Yıla Güzel bir alıntı ile başlayalım...Nefis bir Arda Turan Yazısı...Arda Turan, Türkiye'nin en kariyerli futbolcusu. Galatasaray'da, Atletico Madrid'de ve şu an oynadığı Barcelona'da birçok başarı kazanan Türk futbolcunun hayatında kritik anlardaki kararların önemi hep büyük oldu. Spor yazarı Bülent Timurlenk'e göre Arda hep doğru zamanda doğru yerdeydi.
Tesadüf var bu oyunda… Hayatında meşin yuvarlağa uzaktan bilr vurmamış adamın 40 metreden topu çatala asması, ayağı kayan bir futbolcu yüzünden şampiyonluğun kaçması gibi. İster kısa sürsün ister çeyrek asır, futbol kariyerinde tesadüfün yeri bir elin parmakları kadar. Mesele doğru zamanda doğru yerde olmak ve tüm tesadüfleri ve engelleri ortadan kaldırmak için çok çalışmak. Onun hikâyesi de yeteneğiyle birleştirdiği bu sac ayağında saklı.
19 yaşında üçüncü pasaportunu bitiriyordu. Zengin bir ailenin her tatilde Paris, Barcelona, New York’ta gezen oğlu değildi. Vize sayfaları, kulüp ve milli takımın alt yaş kategorilerinin gittiği ülkelerinin damgalarıyla doluydu. "Siz isterseniz genç deyin" yazmıştım röportajda çekilmiş fotoğrafının altına. Bir yıl önce A takımı ile kupada bir maç oynadıktan sonra "Manisa’ya gidiyorsun" demişlerdi. Ona kalsa Galatasaray’dan ayrılacağına futbolu bırakırdı ama babası o ve kardeşini büyütürken yaşadığı zorluklardan bahsedince eve gidip valizini hazırladı. Doğru zamanda doğru yerde olmaksa mesele, Manisa ve Ersun Yanal doğru adresti.
Bir yıl önce PAF takımında forma giyerken uçakta ön sıralarda oturan ağabeylerine bakıp "Benim kondisyonum onların temposunda 45 dakikalık ağabey" diyen çocuk, Süper Lig’in temposunda 15 maça çıkıp döndü Florya’ya. O dönem Galatasaray'a transferi konuşulan Fransız futbolcu Robert Pires’in uçağı bir türlü inmedi o günlerde, 1.5 milyona alınan Carrusca’yı Arjantinli yıldız adayı diye yutturanlar, onun gerçekleriyle tanıştı. O sezon Mart ayına gelindiği kulübün evladı 150 bin TL kazanıp, 4 gol atıp 8 asist yaparken, Carrusca 400 bin euro alıyor ve asist ile gol hanesinde iki koca sıfır yazıyordu. İlk hat-trick’ini Sivas’ta yaptı, ikincisini yapmak için 9 yıl, üçüncüsü için ise sadece bir hafta bekleyecekti. Bildik yılları hızla geçelim. Pubis sakatlığının verdiği ağrılarla geçen sezon ve 2011’de Galatasaray’dan istemediği ikinci ayrılık...
Madrid'de beyaz sayfa
22 yaşında kaptan olmanın dayanılmaz ağırlığı, Mustafa Sarp ve Barış Özbek’li orta sahayla oynamanın külfetine, kimseye boyun eğmeyen karakterin karşısına aldığı bazı taraftarlar eklenince beyaz sayfa Madrid’de açıldı. Ona kalsa 'hayır' derdi de, gitmesinde hayır vardı işte. Yüzü gülmeyen adamın futbol oynamaya mecali mi kalırdı… Çocukluk aşkı Galatasaray için yapılmış bütün tezahüratları ezbere bilen tribünden gelen biri için Atletico Madrid ve Vicente Calderon doğru tercihti. Doğru yerdi ama ya doğru zaman? Madrid kulübü küllerinden doğmak üzereydi ama kimsenin daha haberi yoktu. Teknik direktör Gregorio Manzano kalsa bir sonraki sezon 10 numaralı formayı alacak kadar şans bulur muydu? Şimdi Ersun Yanal isminin yanına bir dönüm noktası öznesi olarak Diego Simeone’yi yazabiliriz. Galatasaray’da, Euro 2008’de kulübeden gelen ve formayı kapan adam Simeone’den böyle kaptı formayı, çalışarak, çok çalışarak.
Yıllar sonra onun 4 yıllık Atletico Madrid istatistiklerine bakanlar "4 yılda 14 gol atabilmiş, ne var ki bunda" diyebilirler, her maçını olmasa da çok maçını izleyenler ise onu Simeone’nin takımın en önemli parçalarından biri olduğunu iyi bilirler. Çıkmakta zorlandıkları dakikalarda top taşıyan, ileride top saklayan, faul alıp arkadaşlarına nefes aldıran, savunmaya yardım eden, kilit pas atan bildiğin takım oyuncusu ve yeteneğiyle 10 numarayı hak eden bir "Türk sihirbaz".
Sokakta taştan kalede oynarken hayâlleri büyükmüş. Biri Galatasaray forması giymek biri de Barcelona’da oynamak. Hayallerindeki ilk takımdan ne kadar ayrılmak istemediyse, ikincisi teklif yapınca da o kadar hızlı 'Evet' dedi. İspanya’da şampiyonluğa oynayan bir takımın 10 numarasının bir diğerine gitmesi her zaman 'arıza'dır ama kabul edelim ki Atletico Madrid’lilerin kalbi kırılsa da, 'Turco'nun hayâllerine saygı duydular. Şimdi Ersun Yanal, Diego Simeone’nin yanına Luis Enrique’yi ekleyebiliriz. Marco Reus transferine karşı çıkıp 'Onu istiyorum' diye direten Luis Enrique. Barcelona’nın transfer yasağı yüzünden altı ayı sadece idmanlarda geçecek bir sezon ve seçim yüzünden başkanı belli olmayan kulüpte 34 milyon euro’luk transfere onay veren konsey. Bir ülkeye bir şehire, mutfağına, sokağına alışabilir, oralı olabilirsiniz ama Barcelona, İspanya’da bir başka kulüp. Lafta değil gerçekten de hayatta.
Kendini oynamak
Geçen sezonun ikinci yarısı, Katalan kulübünün doğru yer ve doğru zaman mı olduğunu sorgulatan günlerdi doğrusu. Burada yapamayan giderdi, ancak alt yapıdan gelen Katalan oyunculara sonsuz kredisi vardı tribünlerin ve şehir medyasının. Neymar, Olimpiyatlar yerine Copa America’yı tercih etse ve Ağustos başında takıma dönse, o belki de en iyi olduğu yerde 'Ben buyum' dedirtmeyecekti o taraftara ve medyaya… İşte doğru zaman buydu ve tesadüflere yer yoktu. Attı, attırdı, Iniesta’yı oynamıştı, Neymar’ı oynadı, Messi’yi de oynadı en sonunda kendini oynamaya başladı. El Clasico’da kaleye 50 metre uzakta faul yaptı, gol yediler diye yine üstüne yıkılan duvarların altında kalabilirdi. Yetenek böyle günlerde hiçbir şeydir. Kafasını eğen kaybeder, o “koca kafa”sını hep dik tuttu. İki hat-trick, üç asistle hayallerinin ikinci takımında 2016 finalini yaptı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder