14 Eylül 2015 Pazartesi

Sarı Fırtına Metin Tekin


Kocaelispor Genç Takımı’nda oynarken genç kızların sadece siz oraya bastınız diye çimleri söktükleri doğru mu?Bunu şimdi verdiğiniz kâğıtlardan okudum ve öğrendim. Galiba öğrenmek için 30 yıl kadar geç kalmışım! Böyle bir şey olduğunu zannetmiyorum. Hiç duymamıştım.
Feyyaz Uçar’a sorduğumuzda “Ali incecidir, planlıdır. Metin keyif adamıdır” demişti. Keyif adamı mısınız?Feyyaz benim için böyle demiş ama kendisi de baba bir keyif adamıdır! Güzel bir yemek yemekten, kaliteli ortamlarda olmaktan mutlu olan biriyim, herhalde kast
ettiği o.
Sakaryaspor maçında başınıza aldığınız darbe sonucu beyin sarsıntısı geçirdiğiniz günleri nasıl hatırlıyorsunuz?Hatırlamıyorum diyebilir miyim (gülüyor)? Beyin sarsıntısından öte, beyin kanaması geçirdim. Hayati bir olaydı. Futbol oynayıp oynamayacağımın bilinemediği bir dönem yaşamıştım. Bazı doktorlar oynamamın sakıncalı olabileceğini söylüyordu. Sonrasında İngiltere’de konunun uzmanı bir profesöre gittim. Bana futbol oynayabileceğimi söyledi. Darbeyi Turhan Sofuoğlu’ndan almıştım ama oyun gereği, son derece doğal bir hareketti. Genç bir sporcunun böyle bir olayla karşı karşıya kalması karşısında kamuoyu da hassas davrandı. Liseli kızlar gelmişti ziyarete, çok şaşırmıştım! Size yönelik duyguları böyle yoğun bir şekilde görebilmek insana kendini şanslı hissettiriyor.
Futbolculuğunuz sırasında Fenerbahçeli Abdülkerim Durmaz’la yakın arkadaşlığınız ve bazı olaylar nedeniyle kulübünüzden tepki almıştınız. Neler yapıyordunuz?Abdülkerim’le ortak zevklerimiz vardı ve iyi anlaşıyorduk. Abartıldığı kadar gece gezmelerimiz yoktu. İkimizi ve Erhan Önal’ı “Manukyan’da basıldılar” diye bir haber yaptılar. Arkadaşlarımızla bir ortamdaydık ama öyle bir yerde değildik. Abdülkerim biraz fevri, başına buyruk, disiplinsiz olarak görülen bir futbolcuydu ve kulübüm onunla arkadaşlık yapmam konusunda beni uyarmıştı. Ancak “Kiminle arkadaşlık yapacağıma ben karar veririm” diyerek bu konuyu kapattım.
Gordon Milne 1989-90 sezonu öncesinde sizi Almanya kampına almamıştı. Kendinizi ona tekrar nasıl ispatladınız?Beşiktaş beni göndermek istiyordu. Bu düşünce de gayet doğaldı ama ben gitmek istemiyordum. PAF takımıyla antrenmanlar yaptım, kendi kendime çalıştım ve o savaştan galip çıktım. Beşiktaş’ın beni affetmesiyle tekrar ayağa kalktım ve üç sene üst üste şampiyon olan kadroda yer aldım. İki maç özellikle önemlidir. UEFA Kupası’ndaki Borussia Dortmund maçında çok iyi oynamıştım. Dönüşte 10-0’lık maçta üç gol atınca kendimi Gordon’a ispat etmiş oldum.
Nasıl oldu da o Adana Demirspor maçını 10-0 kazandınız? Rakipleriniz o kadar gol attığınız için sitemde bulundu mu?Beşiktaş’ta kalıp kalmayacağımın belli olacağı bir maç olduğu için benim adıma çok kritikti. Bütün gücümüzle oynadık, fark oldu. Muammer ağabey vardı, libero oynuyordu. “Yeter artık!” dedi 10-0’dan sonra. “Bir tane daha atarsanız kötü olur” diye bizi tatlı sert uyardı. Biz de vaktimiz olmasına rağmen başka gol atmaya çalışmadık!

Orduspor kalecisinin elindeki topu kafayla almıştınız. O hamleyi yapmaya nasıl karar verdiniz?

Hakemler sezon başlarında kulüplere gelip değişen kuralları futbolculara anlatırdı. O maçtan 15 gün önce de bize kaleciye dokunmadan, topa kafayla müdahale edebileceğimiz söylenmişti. Eskiden faul olan bu durum artık oyun kuralları içindeydi. Maç anında aklıma geldi. Kaleci Hüsnü topu tek eliyle tutuyordu ve ben de arkasında kalmıştım. Kafayla aldım, Mirsad Kovaçeviç’e pas vererek gol olmasını sağladım.
Bir maçta gol yedikten sonra santrada hakeme “Hocam kendi sahana geç de başlayayım” dediğiniz doğru mu?Evet doğru! 28 Ocak 1987’de Bursaspor’la oynadığımız Türkiye Kupası maçında hakem Serdar Çakman’a söylemiştim. Sinan Engin’e kırmızı kart göstermişti, yediğimiz üçüncü golde hatalı olduğunu düşünüyordum. Santrayı yapmak için topun başına gittim ama bir türlü başlamadım. Bana “Metin ne duruyorsun? Santra yapsana” deyince kendimi tutamadım ve o cümleyi söyledim. Aslında kırmızı kartı hak etmiştim!

Rıdvan Dilmen’le bir şirket kurma hayaliniz varmış. O proje nereye kadar ilerledi?Tabii ki ilerleyemedi! Teşebbüs aşamasında kaldı. Rıdvan’la beraber tekstil şirketi kurmak için Ali Dinçkök’e gittik. Konuyla ilgisi, birikimi olmayan iki kişiydik. Öyle ki Ali bey bize ne kadar sermaye koyacağımızı sordu, biz onu bile düşünmemiştik! Rıdvan bana masanın altından eliyle 5 işareti yapıyor ama ben 5 mi demeye çalışıyor, 50 mi onu bile anlamıyorum! Üstelik masa da cam! Oradan çıktık, İnönü Stadı’nın yanından Dolmabahçe’ye yürürken bir taksici bizi gördü, camını açıp “Ooo, şirketi kurmuşsunuz” deyiverdi. Kalakalmıştık!
En güzel golünüz hangisi?Pozisyonum gereği çok fazla güzel gol atabilen bir futbolcu değildim ama 1993-94 sezonundaki Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında Galatasaray’a ceza sahası dışından attığım vole golü güzeldi. Şampiyon Kulüpler Kupası’ndaki PSV Eindhoven deplasmanında Van Breukelen’e attığım benzer vole golümü de beğenirim. Önem olarak da üç şampiyonluğun ilkinde Fenerbahçe’ye, Schumacher’e attığım kafa golünü unutamam. Kazananın şampiyon olacağı bir maçtı.


Metin-Ali-Feyyaz saha dışında da saha içindeki kadar yakın mıydı? Birlikte bir şeyler yapar mıydınız?Yapmaz olur muyuz? Fransız İhtilali’nin 200’üncü yıl kutlamalarına katılmak için 1989’da Fransa’ya gittik. Mallorca adalarında tatil yaptık. Feyyaz’la bir Uzak Doğu seyahatine çıktık, Tayland ve Singapur’a gittik. Ali’yle bir Brezilya seyahatimiz oldu. Ali’yle Copacabana plajında ayak tenisi oynayan çocuklar gördük. Biz de profesyoneliz ya, oynayalım dedik. 10 dolar veriyorsun çocuklar oynuyor. 14 yaşında iki çocuk bizi 15-1 yendiler (gülüyor)!
Vanspor’a transfer kararını size aldıran neydi? Vanspor’da neler yaşadınız?Futbol hayatımda değil ama yaşamımda Vanspor’un oldukça önemi var. Güneydoğu’yu gördüm, Van’da yaşadım, hayata dair birçok yeni şey öğrendim. Çok özel günlerdi.

Euro 96 elemelerinin en kritik maçında İsveç’e karşı kaptan olarak forma giydiniz. O gün nasıl bir gündü?Fatih hoca beni aradı. Zannediyorum ki futbolu bırakıp antrenör olmayı istememle ilgili bir şeyler söyleyecek. “İyi görüyorum seni. Gel bir konuşalım” diyerek beni kahvaltıya çağırdı. Gittim ama net bir şey öğrenmeden yanından ayrıldım. Sonradan beni çağırıp “Kaptansın” dedi. “Hocam ben yedi yıldır yokum” dedim, “Ben sana sormadım, söyledim” diye cevap verdi.
Yıllarca Fatih Terim’in yardımcılığını yaptınız. Ondan neler öğrendiniz?Fatih Terim futbolculuğunun sonunda, ben başındayken milli takımda beraber oynadık. İzmir’de 1983’teki Almanya maçında kaptanımızdı. Ardından o Sepp Piontek’in yardımcılığını yaparken kadrodaydım. Sonrasında milli takımın başına geçince teknik direktör–oyuncu ilişkimiz oldu. Onun yanında çok büyük tecrübeler edindim.
Euro 2008’in sizce en unutulmaz anı hangisiydi?Türkiye belki ileride Avrupa şampiyonu da olacak, ama hiçbir zaman böyle maç hikâyeleri olmayacak. İsviçre, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan hatta yenildiğimiz Almanya maçlarının öyküleri unutulamaz. Yine de Hırvatistan maçı bambaşka.
Önce antrenörlük, sonra da teknik direktörlük yaptınız ama yakın bir zamanda bir daha bu yönde çalışmayacağınızı söylediniz. Yaşınız hocalık için gençken neden böyle bir karar aldınız?Erdoğan Arıca’nın dört yıl yardımcılığını, ardından Dardanelspor ve Altay’ın teknik direktörlüğünü yaptım. Fatih Terim’in yanında dört buçuk yıl milli takımda çalıştım. Bunlar beni tatmin etti. Bu biraz hayata bakışla ilgili. Futbolun nasıl oynanması gerektiğine dair fikirlerim var ama bunu basının içinde kalarak kullanmak istiyorum.
FFT Dergisinden bir röportaj.

Hiç yorum yok: