5 Şubat 2010 Cuma

Ego Patlamaları...

Bir zamanlar fakir ama onurlu insanlar yaşardı bu ülkede. Kan tükürüp kızılcık şerbeti içtim diyen. Şimdi ‘i-phone’u var kontürü yokgiller’ var onların yerine. Bu ülkede Fatih Terim’i egosu yüksek diye eleştirenler aynaya bakmıyor. Fatih Terim, en azından UEFA Kupası kazanmış, dört sene üst üste şampiyon olmuş, Fiorentina’yı Milan’ı çalıştırmış, milli takımla Avrupa Üçüncüsü olmuş ‘Egosu varsa, nedeni var’ kategorisinde... Peki hasbel kader bir dizide oynayıp kendini Robert de Niro zannedene ne diyeceğiz? Bilgisayarında akşam CM oynayan sabaha en üst düzeyinden teknik direktör kalkıyor bu ülkede. Evveliki gün ben işe gelirken, Tarsus’tan Ntvspor’un sabah programına bağlanan bir dinleyici, “Ben geçen hafta bağlanıp Murat Sözgelmez’i Fenerbahçe’ye tavsiye etmiştim. Bu hafta kötü oynadı. Murat Sözgelmez bu değil, Bekir’in oynadığı defansta Murat haydi haydi oynar, ben kendisine kefilim” dedi. Pardon, sen kimsin?

Gerçi, önceki akşam da eski hakem, yeni demagog Ahmet Çakar Telegol ekranlarından “Rijkaard’ın bu takıma olan katkısı, yemekten sonra futbolculara çay dağıtan çaycıyla aynı, bakın iyi teknik direktör-kötü teknik direktör demiyorum, takıma katkısı yok diyorum” diyordu. Yorumcu böyle konuşunca, sokaktaki adamın daha iyisini konuşacağına dair güveni tam. Haliyle.
Ego sadece koltuk ya da ekran sahiplerine has bir özellik olarak kalksa yine önemli değil; ama en sıradan polis memuruna “komserim” demeyince yüzüne bakmıyor, bir kulübün yönetim kurulunda yedek üyenin yedeğine “Başkanım” demezsen bozuluyor. Kocanın rütbesi, mevkisi neyse, karısı da otomatikman o pozisyona terfii ediyor. Elini sallasan başkana, müdüre, amire çarpıyor. İnsanlar artık iş değil, ‘masa’ arıyorlar. Rütben odanın, mevkin masanın büyüklüğüyle doğru orantılı. Ha pardon ya, bu spor yazısı olacaktı. O zaman, Galatasaray-Denizli’yi 2-1 yendi. Alakaya çayı Rijkaard demlesin!


Banu Yelkovan'ın Radikal'deki yazısından...

1 yorum:

canci dedi ki...

Uzun zamandır Türk Futbol kamuoyunu,geçmişiyle ve bugünüyle böylesine iyi anlatan bir yazı okumamıştım. Ellerine sağlık..