Gerçi, önceki akşam da eski hakem, yeni demagog Ahmet Çakar Telegol ekranlarından “Rijkaard’ın bu takıma olan katkısı, yemekten sonra futbolculara çay dağıtan çaycıyla aynı, bakın iyi teknik direktör-kötü teknik direktör demiyorum, takıma katkısı yok diyorum” diyordu. Yorumcu böyle konuşunca, sokaktaki adamın daha iyisini konuşacağına dair güveni tam. Haliyle.
Ego sadece koltuk ya da ekran sahiplerine has bir özellik olarak kalksa yine önemli değil; ama en sıradan polis memuruna “komserim” demeyince yüzüne bakmıyor, bir kulübün yönetim kurulunda yedek üyenin yedeğine “Başkanım” demezsen bozuluyor. Kocanın rütbesi, mevkisi neyse, karısı da otomatikman o pozisyona terfii ediyor. Elini sallasan başkana, müdüre, amire çarpıyor. İnsanlar artık iş değil, ‘masa’ arıyorlar. Rütben odanın, mevkin masanın büyüklüğüyle doğru orantılı. Ha pardon ya, bu spor yazısı olacaktı. O zaman, Galatasaray-Denizli’yi 2-1 yendi. Alakaya çayı Rijkaard demlesin!
Banu Yelkovan'ın Radikal'deki yazısından...
1 yorum:
Uzun zamandır Türk Futbol kamuoyunu,geçmişiyle ve bugünüyle böylesine iyi anlatan bir yazı okumamıştım. Ellerine sağlık..
Yorum Gönder