7 Mart 2009 Cumartesi

Futbolun Gülen Yüzü

Banu Yelkovan bana göre Türkiye'nin en iyi kadın futbol yazarı...Bağış Erten ve Alp Özgen ile yaptıkları Futbol Ekstra programı bittiğinden beri onu Radikal'de ki yazılarından takip ediyorum...2001 yılında Radikal ile Salı günleri verilmeye başlanan efsane spor eki Radikal Futbol ile tanımıştım onu...Banu'nun süpürgesi diye bir köşesi vardı.Takma adla yazan bir erkek sanmıştım başlarda.Sahada ki taktik varyasyonlardan çok,futbolun saha dışında ki dünyasını paylaşıyor yazılarında.Futbol oynadığı dönemde topu dağlara taşlara vuran ya da yanındakine veremeyen kazmaların gazetede köşe yazdıkları ve TV de ahkam kestikleri ülke futbolunda tadından yenmez yazılar yazıyor, takip etmenizi tavsiye ederim.Güntekin Onay nasıl İtalya futbolunda uzman ise Banu Yelkovan'da Fransa futbolu için uzman sayılabilir.Alparslan Dikmen'in ölümünün ardından yazdığı yazıyı blogda sizle paylaşmıştım.Yine Avrupa futbolu ile ilgili muhteşem bir yazı yazmış.Başkasının yazdığı yazıları burada direkt sizlerle paylaşmak genelde yaptığımız bir yöntem olmasa da Banu Yelkovan, futbol ile ilgilenen herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir yazı yazmış...
Hatice öldü, Allah rahmet eylesin
Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Platini UEFA Kupası’nın bundan böyle UEFA ‘Europa’ Ligi olacağını açıkladı. Yine aynı ön eleme turları, yine aynı grup süreci, sonunda yine aynı finale kadar eleme usulü maçlar. Sadece daha fazla takımla. Ki daha fazla para gelsin. Tüh, keşke adını UEFA ‘Eureka’ Ligi koysalarmış. Bu ligin maçları da fiks perşembe günü oynanacakmış. Perşembe futbol. Cuma futbol, cumartesi futbol, pazar futbol, pazartesi futbol, salı-çarşamba futbol.. Aaa yine perşembe mi oldu? E o zaman futbol!.Bollaşan malın değerinin düşeceğini öğretmişlerdi bize üniversitede. Futbolun başına gelen de bu. Her lig, her maç, her futbolcu bir zap uzağımızda. Temcit pilavı gibi olacak ama olsun, bazıları zor anlıyor, tekrar gerek; eskisi gibi bir maç için haftalarca beklemek, hayalini kurmak mümkün değil. Maçlardan maç beğen tadında takılıyoruz. O kadar çok maç oldu ki bir kanalda bizim ligin gollerini seyrederken bir reklam zapı esnasında, “Yaaaa bugün Inter-Roma maçı vardı. Tüh tüh..” diye yakaladığımız yerden o hafta aslında en seyretmek istediğimiz maçı tesadüfen seyreder hale geldik. İtirafsa bu, evet itiraf... O esnada haftanın gollerini ya da İngiltere ligini ya da Fransa ligi özetlerini ya da Bundesliga’yı ya da La Liga’yı seyrettiğimiz için Serie A’yı seyredemiyoruz işte, ne yapalım? Ne sekiz televizyonumuz ne sekiz gözümüz var. Futbol futbolun kurdudur. ‘Kramer Kramer’e karşı.’Durumun geldiği vahim hal yüzünden, biz de bozulduk, eskiden en heyecan duyduğumuz şeyleri bile, ‘Sadede gel’ tadında izler olduk. Mesela sezon başından bu yana, seyrettiğimiz en sürprizli lig bizim süper lig di mi? Yani baştaki beş takımın şampiyonluğa, sondaki 13 takımın düşmemeye oynadığı başka lig var mı?Kabul, bu son cümlede biraz abartı var ama 10. Eskişehirspor bile düşmekten tırsıyorsa, 6. Ankaraspor son beş maçında galibiyet yüzü görememişse, 7. Kayserispor son 12 maçının sadece 3’ünü kazanabilmişse, ‘Her şakada bir ciddiyet payı vardır’ tadında bir abartmadır en fazla. Ama öyle bir noktadayız ki artık, en sürprizli sonuçlara “Hmmm” deyip geçiyoruz. Maraton uzun olunca her sürprizin telafisi oluyor ne de olsa. Sürprizler telafi edile edile bir bakıyorsun ki sonunda (sürpriz!) üç büyükler şampiyon olmuş. Yawn yawn (esneme sesi).***El âlemin Fransa Kupası’nda, Carling Cup’ta tattığı türden küçüklü büyüklü takımlarla eleme usulü ‘kıran kırana’ heyecanı, kendi kupamızda (aka dünya üzerinde statü bakımından eşi menendi olmayan Fortis Kupası) da bulamıyoruz maalesef. Aynı gruptan çıkanların aynı gruptan çıkanlarla, birincilerin birincilerle oynadığı kupa da ‘lig usulü’ oynanıyor. O kadar lig usulü ki seyrettiğimiz maç lig mi kupa mı unutuyoruz bazen. Sadece biz değil, futbolcular bile.Tam bu noktada bir müjde de UEFA’dan gelince ipler kopuyor bende. Kupaya ulaşmanın Şampiyonlar Ligi’nden bile daha uzun ve meşakkatli olduğu o turnuvanın adı ‘kupa’ kalsaydı bari.. En azından ‘aynı hedefe daha kısa yoldan gidiliyor’ algısı bozulmamış olurdu ama hayııııır, onun da lig usulü olması, bütün sezona yayılması, içimize fenalıklar getirmesi lazım. Futbolun heyecanının lig ya da lig usulünde değil, eleme usulünde saklı olduğunu görmek için son Galatasaray-Bordeaux maçını seyretmek bile yeter. Ucunda elenme olunca Lincoln’ün koştuğunu, Arda’nın coştuğunu, bir maça bir liglik heyecanın sığdığını görmemek için kör olmak gerek. Ama kim görecek? Hatice görürdü ama netice sonunda onu öldürdü. Cenazesine kimse gelmedi.

1 yorum:

aşkın dedi ki...

En kötüsü de tüm liglerin 16 takıma, Uefa kupasının tümden eleme maçlarına çevrilmesini umup tam tersini karşında bulmak.
Bunu biz deiştiremiyoruz, ancak futbolcular kazan kaldırırsa değişir.Onun da olacağını sanmıyorum.