10 Mayıs 2013 Cuma

Didier Drogba Röportajı...Galatasaray Dergisi...

İstanbul’a ayak bastığın anda kendini nasıl hissettin? Seni buraya çeken unsurlar nelerdi, Galatasaray’daki geleceğin için aklında neler vardı?Gerçekten çok mutlu olmuştum. Havaalanında oldukça fazla taraftar vardı. Ve ben karşımda duran bu yeni macera öncesinde çok heyecanlıydım. Galatasaray’a gelme fikri üzerinde fazlaca düşünmedim. Buraya gelerek üst seviyede mücadele etme fırsatına sahip olacağımı ve Galatasaray’ın hedeflerini gerçekleştirmek için hırslı olduğunu biliyordum. O yüzden buradayım. Ve burada kazanma ihtimalimiz olan her şeyi istiyorum.

Marsilya’daki sezonunda takım ve yerel halk için düşmana karşı en uçta mücadele veren bir savaşçı gibiydin. Futbolu bıraktığın gün Marsilya’daki o sezonu nasıl hatırlayacaksın?
Ben Marsilya’nın büyük bir hayranıydım, her şeyden önce. Oradaki insanlar, tıpkı burada Galatasaray’da olduğu gibi, kulüplerine büyük bağlılık duyarlar. Ben de onlardan biriydim. Ve çocukluğumdan itibaren, Olympique Marsilya’da oynamak benim için hayalden öte değildi. Ama ne talihliyim ki, Marsilya ile büyük turnuvalarda yer alarak hayalimi gerçekleştirme şansı buldum. Oradaki tek bir anımı dahi unutmayacağım. Marsilya’da tek bir sezon oynadım; fakat benim için belki de kariyerimin en unutulmaz yılıydı.

Marsilya’dan sonra Jose Mourinho yönetimindeki Chelsea ile kariyerin adına önemli bir adım attın. Mourinho, onunla tanıştığın günü otobiyografin için hazırladığı önsözde anlatıyor. Tüm hikâyeyi hatırlıyor musun? Ve onu neler “özel biri” yapıyor?
Velodrome’daki bir Şampiyonlar Ligi maçında tanıştık onunla. Porto’ya karşı oynuyorduk. Beni devre arasında tünelde buldu. Ve benimle Fransızca konuşmaya başladı: “Fildişi’nde senin gibi oynayan bir kuzenin var mı?” Şaşırmıştım, benim için farklı bir tecrübeydi. Ama aslına bakarsanız, insanlar hikâyenin geri kalanını kitaptan okusalar, benim için çok daha iyi olur [gülüyor]. O neden özel biri? Gittiği her yerde şampiyonluklar kazandı, her ülkede tarih yazdı. Chelsea, o gelmeden önceki 50 yılda bir kez dahi lig şampiyonu olamamıştı. O geldi ve üst üste iki sezon şampiyonluk yaşadı Chelsea ile. Internazionale, Şampiyonlar Ligi’nde bir türlü şampiyon olamıyordu. O, İtalya’ya gitti. Internazionale, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu oldu. Real Madrid, tüm zamanların en iyi Barcelona’sı ile yarışıyordu. Ve onlara sürekli kaybediyordu. O, Madrid’e gittikten sonra Real Madrid de Barcelona’yı yenmeye başladı. Ligde şampiyon olmayı başardı. Yalnızca tek bir kulüple tarih yazmıyor. Her defasında farklı bir ülke, farklı anlayışlar ve farklı liglerde başarılı oluyor.  

Fatih Terim ve Jose Mourinho birbirleriyle iyi anlaşan iki teknik adam. Aynı ruhu Terim ile tekrar yakalayabileceğini düşünüyor musun?
Jose Mourinho ile ilgili çok fazla anım var. Bazen bir maçta iki gol atarsınız, zaten goller bulduğunuz için moraliniz yerinde olur. Yeri gelir, gol atamazsınız; ama harika bir oyun koyarsınız ortaya ve maçın adamı olursunuz belki de. Mourinho, oyuncusuna her zaman hak ettiği değeri vermeyi bilen biri. Sadece spot ışıklarının çevrili olduğu forvetlerle değil, takımdaki herkesle ilgilenir. Ve onlardan alabileceğinin en iyisini almak için çaba gösterir. Fatih Terim, oyuncularına çok ama çok yakın bir teknik adam. Onlarla iletişim kurmayı seviyor, hepimizle sürekli konuşuyor. Futbolda psikolojik faktörler oldukça değerli bir yer tutuyor. Ve Fatih Terim’in öğrencilerine yakın davranması da son derece önemli.

Chelsea tarihinde 50 yıl sonra şampiyon olan takımın bir parçasısın. Şampiyonluğun geldiği Bolton maçı ve Stamford Bridge’deki kutlamalarda neler hissettin?
Benim kariyerimdeki ilk lig şampiyonluğu olacaktı. Futbolda bireysel başarılar, ödüller ve bazı unvanlar kazanmak güzeldir; ama İngiltere’deki ilk sezonumda Chelsea ile Premier League şampiyonluğu yaşamak benim için çok önemliydi, bu heyecanı bir önce tatmayı çok istiyordum. Şampiyonluğun kazanıldığı Bolton Wanderers karşılaşması oldukça zorlu geçmişti bizim adımıza. İlk yarıda gol yoktu ve devre arasından sonra sahaya çıkarken aramızda, “çıkalım ve şu işi bitirelim” diye konuşuyorduk. İkinci yarıda Frank Lampard iki gol attı. Stamford Bridge’deki Charlton Athletic maçına şampiyon olarak çıktık. O sezon sadece Claude Makelele gol atamamıştı. Bir penaltı vuruşu kazandık, onun kullanmasını istedik. Önce gol olmadı, kaleciden seken topu tamamladı. Gol sevinci çok eğlenceliydi. Tüm takım sahaya girmişti. Maç sonundaki seremoni çok güzeldi. O gün stadyuma gelen taraftarların yüzündeki o mutluluğu gördüğümde önemli bir iş başardığımızı anlamıştım.

Üçüncü sezonunda gol sayını ikiye katladın. Unutulmaz goller attın, onlardan biri, kuşku yok ki, Everton deplasmanındaki sıradışı vuruşundu. Kariyerinin en iyisi olabilir mi?
Çalıştım. Çok çalıştım. Ve hep çalışmaya devam ettim. Ligi daha iyi tanımaya başladım. Zamanla kendime olan güvenim hep yukarı çıktı. Maç bitiyordu. Ve ben bir şeyler yapmak zorundaydım. Kariyerim en güzel golü mü, tam olarak emin değilim. Güzel bir golcü; ama Chelsea adına, Marsilya adına attığım çok gol var. UEFA Şampiyonlar Ligi finalindeki gol, benim için en fantastik anların başında geliyordu mesela. Ama en iyilerden biri olabilir.

Barcelona’nın altı kupalı yılındaki en büyük kırılma noktası UEFA Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Chelsea deplasmanındaki maç olmuştu. Karşılaşmanın hakemine yoğun tepkiler vardı, o maçın ardından kendini nasıl hissediyordun?
Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorduk. Organizasyonun dışında kalmıştık. Ve daha üzücüsü her iki maçta da rakibimize yenilmemiştik. Barcelona, ikinci maçta tek isabetli şutla 1-1’lik beraberliği almıştı. Karşılaşma içinde birkaç penaltı pozisyonu olsa da hakem bizim lehimize bir karar vermemişti o gün. Çok üzgündük. Ama geçtiğimiz sezon Chelsea ile Bayern Münih karşısında Şampiyonlar Ligi şampiyonu olduğumuz maça bakın. Bayern Münih, 120 dakika boyunca 20 köşe vuruşu kullandı. Biz ise bir kez kullandık… [Didier Drogba, Chelsea’nin 88. dakikada kazandığı köşe vuruşunda attığı kafa golünün ardından skoru 1-1’e getirerek maçı uzatma bölümüne taşıyordu.] Ama hayat da böyle işte, bazen çok üzgün oluyorsunuz; ama devam ediyorsunuz. Günün sonunda her şey eşitleniyor.

Chelsea tarihinin tüm zamanlardaki en iyi oyuncusu seçildin…
Öğrendiğimde gerçekten gurur duydum. Chelsea kulüp tarihinde Gianfranco Zola, Frank Lampard, John Terry, Claude Makelele, Petr Cech gibi isimlerin bulunduğu büyük efsaneler var. Chelsea taraftarlarının tüm bu önemli oyuncuların arasından beni böylesi büyük bir onura layık görmeleri, benim kelimelerle tarif edebileceğim bir duygu değil. 

Çocukluğun boyunca Marsilya taraftarını takip ettin, Velodrome’daki ilk maçında sadece iki tribünü izlediğini söylemiştin. İstanbul’daki Antalyaspor karşılaşmasında telefonuna bazı görüntüler kaydediyordun. ASY atmosferi seni ne kadar etkilemişti?
Çok güzeldi. İlk defa yaşadığım bir tecrübe olduğunu söyleyebilirim. Tüm stadyum aslında aynı tezahüratı yapıyordu; ama bir tribün yüksek sesle o tezahüratı dile getirirken diğeri bekliyor, ardından ona karşılık veriyordu. Marsilya, benim için tabii ki özel; büyüdüğüm yer çünkü. Ölene dek onları kalbimde taşıyacağım; ama İstanbul’daki o atmosfer de çok keyifliydi. Bir an önce sahaya çıkarak taraftarın desteğini arkamda hissetmek istemiştim. 

Galatasaray’daki ilk golünü atman için sadece beş dakikaya ihtiyacın vardı. O gün sahaya girerken aklından neler geçiyordu, gol sevincinle neler söylemek istiyordun?
Benim için oldukça heyecan verici bir akşamdı. Maç uzun süre golsüz devam etmişti. Ve herkesin benden büyük beklentisi olduğunun farkındaydım. Bir an önce sahaya girmemi, gol atmamı ve galibiyete katkıda bulunmamı istediklerini kesin bir şekilde hissediyordum. Aslında biraz eğlenceli bir hikâye bu; çünkü deplasmanda oynuyorduk. Ama buna rağmen çok sayıda taraftarımız vardı. O kale arkasına doğru hücum ediyorduk. Ve evimizde gibiydik. Onların önünde golü attım. [Gol sonrasındaki sevinç ve bütünleşme hakkında] O gol, “işte, ben buradayım ve başlıyorum” mesajıydı kendi adıma. 

Maçtan sonra formanı kimseyle değiştirdin mi?
Hayır, değiştirmedim. İlk maçımda ilk golümü atmıştım. Ve o forma benim için özeldi.

Instagram hesabına, “Wes ve ben, aynı dili konuşuyoruz” mesajı olan bir fotoğraf ekledin. Sneijder’ın transferi senin kararında etkili oldu mu?
Wesley Sneijder’ın buraya geliyor olduğunu bilmek transferim için karar vermemi daha da kolay hâle getirdi tabii ki. Ama Galatasaray, zaten büyük bir kulüp ve tarihinde her daim büyük oyuncular vardı. Ben her şekilde Galatasaray’a gelecektim. [Gülüyor]

Burak Yılmaz ile saha içinde iyi bir ortaklık yakaladın. Onun için neler söylemek istersin?
Ben zor biri değilim. Herkesle rahatlıkla anlaşırım, diğer insanların da benimle anlaşması kolaydır. Her gün beraber olduğunuz insanlarla, onları sevmiyor olsanız bile, bir sezonun sonunda iyi bir iletişim kurmuş olursunuz; çünkü hepiniz aynı armanın başarısı için görev yapıyor, aynı bağlılığı hissediyor ve aynı hırsla oynuyorsunuzdur. Ben Burak ile birlikte oynamayı seviyorum, evet. Gün geçtikçe birbirimizi tamamlaya başlıyoruz. Birbirimizin oyununu, sahip olduğumuz özellikleri tanıyoruz. Ben onun stilini, daha fazla gol atmak ve maçlar kazanmak için daha iyi öğrenmek zorundayım. O, gerçekten çok kaliteli bir golcü.

Emmanuel Eboue ile aynı takımda oynamak seni mutlu ediyor mu?
[Soru tamamlanmadan onaylarcasına araya girerek] Onun burada olması çok, çok ama çok fazla yardımcı oldu Galatasaray’a gelmem konusunda. Manu, Galatasaray’ı seviyor. Geçtiğimiz sezon da onunla konuştuğum zamanlarda kulüp hakkında hep olumlu sözler kullanıyordu. Ondan Galatasaray hakkında her zaman güzel şeyler duydum. Evet, o çok eğlenceli ve şakacı bir insan; ama buraya gelirken onun sözleri kararımda etkili oldu.

Fildişi’ndeki tüm gençler seni örnek alıyor, Afrika kıtasındaki insanlar için bir rol modelsin. Bu büyük bir sorumluluk, üstesinden nasıl gelebiliyorsun?
Bu benim için çok büyük anlam ifade ediyor. Ve bunun gerçek olduğunu görmekten ötürü kendimi şanslı hissediyorum. Gençler kendilerini benim üzerimden tanımlamaya çalışıyor. Ben sadece kendim gibi davranıyorum aslında. Ama burada önemli olan bir şey var. Evet, onlar beni rol model olarak seçiyorlar kendilerine. Ve şöyle düşünüyorlar: “Didier Drogba, hayalini gerçeğe dönüştürebildiyse bunu biz de yapabiliriz, bunun için çalışmalıyız.”

Sudan’daki soyunma odasında yaptığın konuşmaya nasıl karar verdin?
Kalbimin en derinlerinden gelen bir istekti, ülkemizde yaşananlardan dolayı kendimizi iyi hissetmiyorduk. Ve o an böyle bir şey yapmak istedim. Bunun olması gerekiyordu; çünkü o günlerde ülkeyi bir araya getiren tek unsur futboldu. O mesajın ardından insanlar tekrar birbirlerini dinlemeye, anlamaya başladı. Bazı müzakereler sonucunda uzlaşılan noktalar oldu. Silahlar yere indi. O maçı takiben ülkemizde barış daha gerçekçi bir hâl aldı. 

Milli Takım ile Bouake’de oynadığın Madagaskar maçı senin için ne kadar özeldi, sahaya adımını attıktan sonra gördüğün kalabalık karşısında hangi duyguları yaşadın? Yıllar sonra iki grup, düşmanca olmayan bir ortamda yan yana oturuyordu…
Gurur doluydum, onur duyuyordum. Başkan’a ödülle birlikte Bouake’ye, Fildişi Sahili’nin diğer tarafına giderek iç barışa katkıda bulunmak istediğimmi iletmiştim. Orası da bizim ülkemizin topraklarıydı. Ve orada bizi destekleyen, kalbi bizimle atan ve bizim başarımızla göğsü kabaran binlerce insan vardı. İki ay sonra Bouake’ye gittik, orada Madagaskar’a karşı oynadık. Olağanüstü bir atmosfer oluşturulmuştu. Bizim için harika bir maç oldu, 5-0 kazandık, ben de son golü attım; ama daha önemlisi o gün ülkemiz adına önemli bir adımdı. Harika bir histi. Ülkedeki karışıklık esnasında birçok insan Bouake’den kaçmıştı, evlerini terk etmişti. Ama bu maçtan sonra insanlar, “Didier Drogba, Kolo Toure, Yaya Toure, Salomon Kalou… Hepsi orada. Bu, savaşın bittiği anlamına geliyor demek ki” diye düşünerek evlerine geri dönerek Bouake’de yaşamaya devam ettiler. Dolayısıyla bir futbol maçından veya alınan üç puandan fazla anlam içeriyordu. Herkes için güzel bir gündü.

Fildişi Sahili Spor Bakanı Geoffrey Baillet, “Biz politikacılar, en iyi üniversitere gittik. İyi eğitimler aldık; ama konu barışa gelince çuvalladık. Didier Drogba, bilinmeyen bir yerden geldi. Şimdi o bizim dünyaca ünlü kahramanımız. O ülkesi için büyük bir iş yaptı” demişti. Sen futbol sayesinde insanların neler başarabileceğini düşünüyorsun?
Futbol sayesinde birçok şeyi başarabilirsiniz. 1998 FIFA Dünya Kupası’nı hatırlayın, ABD – İran maçını. Biz futbol aracılığıyla ülkemizdeki o kötü sürecin kesin olarak durmasına bir katkıda bulunabildik. Futbol, barışın en büyük elçisidir. Evrensel bir özelliği vardır. Futbol her yerde aynı dili konuşur. Burada futbol oynarsınız. Aynı oyuna Japonya’da, Güney Amerika’da, hatta Kanada’da bile devam edebilirsiniz. Futbol, dünyadaki tüm insanları aynı noktada birleştirebilen tek unsurdur. Futbolla başaramayacağını bir şey yok. Afrika’da futbol, evet, bir din gibi; ama dünyanın her yerinde futbol büyük anlam taşıyor.

Sen milyonları etkileyebilen bir lidersin; ama nereden geldiğini asla unutmuyorsun. Hayatın boyunca kazandığın tüm kupaları, attığın golleri, bireysel ödülleri hatırla. En önemli başarın ülkendeki barış için yaptığın katkı olabilir mi? 
Ben Fildişi Sahili’nde doğdum. Nereden geldiğimi asla unutmadım. Köklerime, tarihime kesinlikle saygısızlık yapmadım. Bugün ulaştığım noktada sadece Fildişi Sahili’ne ait bir insan olmadığımı biliyorum. Afrika kıtasındaki tüm insanların tıpkı Samuel Eto’o, Michael Essien ve diğer büyük oyuncular gibi benimle de gurur duyduklarının farkındayım. Bunun sorumluluğunu taşıyorum. Ve kendimi gerçekten şanslı hissediyorum. Nereden geldiğimi, nerelerde yetiştiğimi ve kimler tarafından büyütüldüğümü hep aklımda tuttum. Ülkedeki o sürecin sona ermesine en ufak bir katkıda bulunduğum için de çok mutlu oluyorum. 

Didier Drogba Vakfı’nı hangi amaçlarla kurdun, arkasındaki hikâyeyi anlatabilir misin?
Bu çok uzun bir hikâye aslında. Ama herkes için anlaşılır olması adına kısaltabilirim. Bu vakfı kurmaya Fildişi Sahili’ndeki insanların daha iyi şartlarda yaşayabilmesi, karşılaşılan sağlık sorunlarının aza indirgenmesi amacıyla karar verdim. Buna göre; vakfın topladığı paralar ve sahip olduğu gelirler tamamen Abidjan’da klinikler kurulması için kullanılacaktı. Savaş sürecinde insanlar zarar görmüşlerdi. İlaçlar çok pahalıydı. Ve herkes iyi bir tedavi görmek için yurt dışı seyahati yapabilecek kadar şanslı değildi. Ben ülkedeki sağlık şartlarının iyileştirilebilmesine bu vakfı kurarak yardımcı olmaya çalıştım. Sponsorlarım bana yardımda bulundu [Didier Drogba, bireysel sponsorları olan Pepsi, Nike ve Orange firmalarından kazandığı tüm parayı Didier Drogba Vakfı’na bağışlıyor, basın danışmanının söylediği şekilde, aldığı her peniyi]. Chelsea, kulüp olarak destek verdi. Londra’da üç kez dernek gecesi düzenledik. Bu sayede vakfa ciddi bir maddi kaynak sağladık. Ama hâlâ yeterli değil maalesef; çünkü insanlar hasta olmaya devam ediyor. Bunların üstesinden gelebilmek için çok fazla paraya ihtiyacınız var. Yine de mutluyum, Mart ayı başında bir klinik inşasına başladık. Onun çalışması devam ediyor, umarım daha fazlası da olacak.

Futbola dönelim… Ünlü gol sevincini ilk olarak ne zaman yaptığını hatırlıyor musun?
[Uzun süre düşündükten sonra] Bu garip; çünkü hatırlayamıyorum [Gülüyor]. [Chelsea’de olabilir mi?] Hayır, Marsilya’dayken de iki elimi yana doğru açarak kutluyordum attığım golleri. Ama şunu hatırlıyorum: Marsilya taraftarı benim için özel bir şarkı söylüyordu. Ve ben o sesi duyduğum anda sahip olduğum tüm gücü onların mutlu olabilmesi adına bir an önce harcamak için hazırdım. İngiltere’ki ilk sezonumda Chelsea taraftarı bana farklı bir şarkıyla destek veriyordu. İkinci yılımda onlar da Marsilya’daki o tezahüratı öğrenmişlerdi. Nereye gidersem, gideyim. Kulaklarımda sürekli o ezgi vardı. İstanbul’a geldiğimde ise yepyeni bir tezahüratla karşılaştım: “OoOoO Di-di-er D-rog-ba!” Bu da hoşuma gidiyor.

Marsilya ve Chelsea’deki daha mı hoştu acaba?
Evet, onu tercih edebilirim. Dokuz sene boyunca kulaklarımda o sesle oynadım [Gülüyor].

UEFA ŞL'deki Real Madrid eşleşmesiyle ilgili nasıl bir beklenti içindesin?
Real Madrid eşleşmesi benim için çok özel iki maça sahne olacak. UEFA Şampiyonlar Ligi kariyerimdeki ilk maçı Santiago Bernabeu’de Real Madrid’e karşı oynamıştım. O günü asla unutmayacağım, kendi adıma farklı anlamları olan bir maçtı. Karşımızda Galacticos vardı. Ben bir gol atmıştım; ama maçı 4-2 kaybetmiştik. Yine de Şampiyonlar Ligi ile aramdaki özel ilişkinin başlaması açısında önemliydi. Oraya geri dönmek gerçekten güzel olacak.

Galatasaray taraftarlarına nasıl bir mesaj vermek istersin?Burada olmaktan ötürü çok mutluyum. Şu an için en iyi performansımı sergileyemiyorum; ama hâlâ şampiyonluklar kazanabilecek durumdayız. 

Ve onlara şunu söyleyebilirim: Gelecek sezon kesinlikle farklı bir hikâye olacak.

Hiç yorum yok: