Emirdağ derler
çukurun içi
allı gelinlerin
sallanır saçı
amanın emmiler
kınaman beni
gediyom gavura
yükledim göçü...
Bu türkü kulağında çınlıyor, hüngür hüngür ağlıyor, henüz 11 yaşında gurbete gidiyordu.
1965’te Afyon Emirdağ’ın Kuruca Köyü’ nde dünyaya gelmişti. Buğday tarlaları vardı. Babası baktı ki, çiftçilikle ne uzayacak ne kısalacak, bindi otobüse, çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak için Belçika’ya gitti. İki sene hasret çektiler. Baba yerleşti, işini gücünü yoluna soktu, ailesini yanına aldırdı.
Dedim ya, henüz çocuktu, ailenin yeniden biraraya toplaşması güzeldi ama, arkadaşlarını geride bırakmak, tanımadığı ülkeye taşınmak, çok zordu. Ağlaya ağlaya, Anvers şehrine gitti.
İlkokul dördüncü sınıfa kadar Kuruca’da okumuştu, ilkokul beşten devam etmesi gerekiyordu. Gel gör ki, lisan bilmiyordu. Beşinci sınıf yerine, Flamanca ’yı öğrenmesi için, ilkokul birinci sınıftan başlattılar. Kendisinden dört yaş küçük çocuklarla, yeniden birinci sınıfa başladı, kahroluyordu ama, teslim olmadı, çabaladı, bir sene içinde lisanı öğrendi, ikinci sınıfa değil, direkt beşinci sınıfa geçirdiler, sadece bir sene kayıpla ilkokulu bitirmeyi başardı. Ortaokul ikinci sınıftayken, Brüksel ’e taşındılar. Hadi bakalım, yeni bir sorun çıktı, Brüksel okullarında Fransızca eğitim veriliyordu, çalıştı, didindi, Fransızca ’yı da halletti, ortaokulu kayıpsız bitirdi, liseden de mezun oldu.
Türk ve yabancı arkadaşlar edinmiş, Belçika ’ya alışmıştı. Anvers teyken, o zamanlar birinci ligde bulunan Berchem Sport Kulübü’nün alt yapısında futbola başladı, Brüksel’ e gelince, Molenbeek’in B takımına kadar yükseldi, profesyonel oldu. Sene 1987... Molenbeek’ teki hocası Tom Frivaldsky, Eskişehirspor’a teknik direktör oldu, Türk öğrencisini transfer etmek istedi. Topladı bavulu heyecanla, Eskişehir’e geldi. Ancak, Molenbeek bonservis için uçuk bir rakam istedi, transfer yattı, geri döndü.
Bu geri dönüşle birlikte, kötü günler başladı... Döner dönmez sakatlandı, futbolu bırakmak zorunda kaldı. Top peşinde koşturmaktan üniversiteye gitmemişti. Ticarete atıldı. Tekstil işine girdi. Battı. Elinde avucunda ne varsa, gitmişti. İşsiz, beş parasız kaldı. Üç sene... Hayatının en zor günleriydi.
Ve mucize oldu... Ne yapacağım diye kara kara düşünürken, bir arkadaşı telefon etti, “Sakıp Özberk seni arıyor” dedi. Gaziantepspor’un teknik direktörüydü, Eskişehir’deyken tanışmışlardı, Belçika’ya maç seyretmeye gelmişti, gelmişken, Eskişehir ’de tanıdığı o genci hatırlamış, görüşmek istemişti.
Gitti yanına... Sakıp Özberk “ne yapıyorsun” diye sordu. “İşsizim” dedi. “E lisan biliyorsun, futbolu biliyorsun, niye menacerlik yapmıyorsun” diye sordu. “Hiç düşünmedim” deyince... Sakıp Özberk, hayatını değiştirecek olan teklifi yaptı: “Bu işe başla, futbolcu takip et, beğendiğini bana öner.”
Bir de isim verdi, “Şu çocuğu bana getir” dedi. Tesadüf bu ya, o çocuk zaten arkadaşıydı. Hemen ertesi gün tanıştırdı, bir hafta sonra Gaziantep’ e götürdü, denediler, istedikleri gibi olmadı, transfer etmediler ama, büyük bir kazancı daha olmuştu, Gaziantepspor Başkanı Celal Doğan ’la tanışmıştı.
Bir sonraki sezon...
İlk bombalarını patlattı, Desire ve Preko’yu Gaziantep’e getirdi, sonrası çorap söküğü gibi geldi.
Önceleri Belçika ve Türkiye arasında çalışıyordu, bildiği lisanlara İngilizce’yi ekledi, Afrika’ya açıldı, keşfettiği futbolcular sayesinde “kara elmas kralı” lakabını aldı, sadece Türkiye’ye değil, Türkiye ’den Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Uzak Doğu’ya futbolcu transfer etmeye başladı. Şu anda, dünyanın istisnasız her ülkesinde, kendisi için çalışan, maaş ödediği onlarca yardımcı menaceri var, istihbarat alıyor, gidip kendi gözleriyle görüyor, İngiltere’den Çin’e, İtalya’dan Kenya’ya, Fransa’dan Japonya’ya, Hollanda’dan Türkiye’ye, 200’ün üzerinde futbolcu transferi gerçekleştirdi.
18 senedir bu işi yapıyor.
En büyük sermayesi, güven...
Para değil; insan biriktiriyor.
Dünya çapında dostlukları var.
Kulüplere, teknik direktörlere, futbolculara verdiği söz, “senet” yerine geçiyor.
En son...
Drogba’yı getirdi.
Ceylan Çalışkan o...
Afyon Emirdağ ’ın Kuruca Köyü ’nden yola çıktı, mesleğinde dünyanın zirvesine ulaşmayı başardı.
‘Gerçekleri tarih yazar... Tarihi de çalışkan-dürüst insanlar yazar’ın kanıtı.
Yılmaz Özdil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder