Galatasaray'ın Başkan yardımcısı Yiğit Şardan ile Sabah gazetesinde yapılan bir röportaj...Bence Galatasaray'ı ileriye taşıyacak kişilerin başında geliyor kendisi.
Şampiyonluk kutlamasında sahaya aslan getirmek sizin fikrinizmiş, öyle mi?
- Spekülasyon çok ama ortak bir fikirdi bu.
- Hayvanseverler ayaklandı ama siz hâlâ savunuyor musunuz bu yapılan şeyi?
- Biliyorsunuz aslanlar Afrika'dan geliyor. Şimdi Afrika'dan Antalya'ya gelirken eziyet çekmesine ses yok ama Antalya'dan İstanbul'a gelirken eziyet çektirmeyin! Bu biraz ikilem. İkincisi, Antalya'da da bir kafesin içindeydi aslan. Yani onu normal ortamının dışında bir yere sokmadık. Artı, çok kısıtlı bir süre stada girdi, toplasanız beş-on dakika sürdü. Sırf strese girmesin, geldi-gitti olmasın diye bir gece konakladı ve ertesi gün döndü. Geçenlerde "Psikolojisi bozuk," dediler. Psikolojisi bozuk şeylerden bahsediyorsak önce kendi insanımızdan bahsedelim. İki tane psikolojisi çok bozuk adam son bir ay içinde iki tane yabancı turiste tecavüz etti, birisi öldürdü kadını! Bir aslanın 10 dakika biraz fazla ilgiye maruz kalması onun psikolojisini bozmaz. Belki o an strese sokmuştur hayvanı, olabilir, istenen bir şey değil bu, ama kimse o aslanı zulüm yapmak için oraya getirmedi.
- Çıldırın marşı sizin fikriniz miydi peki?
- Bizim ajansın, Güzel Sanatlar'ın fikri. Güney Amerika'daki bir takımın parçası aslında. O müziği almış, haklarını ödemiş ve ona yeni sözler yazmışlar.
-"Fener maçındaki görüntüler Yiğit Şardan'a seçimi kaybettirdi," dedi Hıncal Uluç. O maçta su şişelerinin sahaya atılmasını kardeşinizin örgütlediği söylendi. Bu yüzden mi seçilemediniz?
-"Fener maçındaki görüntüler Yiğit Şardan'a seçimi kaybettirdi," dedi Hıncal Uluç. O maçta su şişelerinin sahaya atılmasını kardeşinizin örgütlediği söylendi. Bu yüzden mi seçilemediniz?
- Bu da bir sebep olabilir ama benim kardeşim o gün maça bile gelmedi! Stadın bir yerinden atılan şişeleri belki birileri organize edebilir ama stadın her tarafından, elinde ne varsa sahaya fırlattı seyirci o gün. Bunu organize etmek mümkün değil.
- Fener'le yapılan bu kupa maçının payı var mıydı sahiden seçilememenizde?
- Onun da payı var, Canaydın'ın seçim dönemlerinde çok iyi çalışmasının da... Özhan Abi gerçekten; seçimi, Galatasaray genel kurulunu çok iyi bilen, birebir ilişki kuran biri. Bizimki de tutucu bir genel kurul. 'Yiğit'i tanımıyoruz, genç, yeterince tecrübeli değil' diye bir endişeyle oy atmamış olabilirler bana. Bir de en önemli faktörlerden biri; başkan Adnan Polat'ın son gün Canaydın'la birlikte hareket etme kararıdır. Ona da söyledim; "Başkanlığı kaybetmemdeki en önemli faktörlerden birisi sensin ve bunu son gün yaptığın için de, bu ağzımda kötü bir tat bıraktı."
- Kardeşiniz Kayhan Şardan için numaralı tribünün 'en holigan taraftarı' diyorlar. Neden?
- Yani 10 sene önce kardeşim de, ben de daha heyecanlı taraftarlardık ama artık değiliz! Böyle aşırıya kaçan davranışlar sergilemiyor kardeşim. Toplasanız beş-altı maça gelmiştir. Hem onu karalayan, hem onun üzerinden bana zarar vermeye çalışan bir politikanın sonucudur bu söylenenler. Ben bu tür şeyleri çok yakışıksız buluyorum çünkü verdiğim mücadelede başkasının mücadelesini eleştirmedim, kimseye bir şey söylemedim.
- Canaydın'la ilgili konuştunuz ama!
- Belki sözünü ettiğiniz şey daha geçmişe dönük olabilir ama başkanlık seçimi döneminde Canaydın'la ilgili en ufak bir eleştiride dahi bulunmadım.
- "Tarihimizin en kötü başkanına karşı kaybettim," demediniz mi?
- Kaybettikten sonra söyledim! Seçim sürecinde seçimi etkileyecek şekilde Canaydın'ı eleştirmedim. Seçim bittikten sonra, "Bu kadar başarısız olan başkana karşı seçim kaybetme başarısını gösterdim," diyerek kendimle alay ettim.
- "Canaydın'dan hiçbir üstünlüğüm olmasa bile en azından ondan daha yakışıklıyım," bile demişsiniz...
- (gülüyor) Valla hatırlamıyorum öyle bir şey söylediğimi. Birisi şaka olsun diye yazmıştır. Arkadaşlara söyledim diyelim ama medyaya söylemem en azından...
Başkan seçilememek rahatsız etmedi mi sizi?
Başkan seçilememek rahatsız etmedi mi sizi?
Egosu yüksek birisiniz galiba, nasıl hazmettiniz? - Egom yüksek olsaydı, Adnan Polat benimle çalışmak istediğini söylediğinde 'Hayır,' derdim. Sonuçta bir teklifte bulundu, ben de hiç şartsız şurtsuz kabul ettim.
- Nasıl ikna etti sizi?
- İkna falan etmedi. Adamcağız sadece sordu, "İster misin?" dedi, ben de "Sen istiyorsan isterim," dedim.
- Sizin adaylığınızı koyduğunuz dönemde Adnan Polat, Canaydın'ın yanındaydı son dönemeçte. Şimdi siz niye onunla çalışıyorsunuz?
- İki sebebi var. Birincisi, ben Galatasaray'a hizmet etmekten hoşlanıyorum. İkincisi, camiamızın, son dönemde birliktelik duygusunu biraz yitirdiğini ve kamplaşmalar olduğunu düşünüyorum. Polat'ın teklifini kabul ederek bütün camiaya birliktelik mesajı verebileceğimi düşündüm. Bu mesajı da camianın fevkalade iyi aldığını biliyorum.
- Yönetici seçildikten sonra gazetecilere kameralarını ve teyplerini kapattırıp, "Artık Galatasaray'ın menfaatlerine aykırı haber yapmayacaksınız, ben de patronlarınızı tanıyorum, Aziz Yıldırım gibi ben de onları arayayım mı?" demişsiniz. Doğru mu bu?
- Ben gazetelerin evrensel gazetecilik ilkelerine uygun şekilde hareket etmesini, bu konuda da hiç kimseye taviz vermeyeceğimizi ifade ettim kulüp olarak...
- Bu cümleleri kullandınız mı?
- Cümlelerim bunlar değildi ama herkesin takıma zarar vermeyecek, aşağılamayacak, karalamayacak haberler yapmalarını istedim. Sonuna kadar eleştirebilirler, 'kötü antrenör' diyebilirler ama Galatasaray'ın antrenörüne bunak, salak ve aptal diyemezler! Aradaki fark budur.
- 'Aziz Yıldırım gibi patronlarınızı arayayım mı?' demediniz mi?
- Sadece "Beni şahsen tanımıyorsanız kim olduğumu sorabilirsiniz, eminim sizin camianızda, çalıştığınız müessesede birileri beni tanıyordur," dedim, evet.
-Kulüp başkanlığı çok itibarlı, herkese layık görülmeyen bir görev. Neye göre seçilir kulüp başkanı, hangi özelliğine güvenilir, nasıl bir güce emanet edilir o koltuk? Para mı, güç mü, karizma mı?
-Kulüp başkanlığı çok itibarlı, herkese layık görülmeyen bir görev. Neye göre seçilir kulüp başkanı, hangi özelliğine güvenilir, nasıl bir güce emanet edilir o koltuk? Para mı, güç mü, karizma mı?
- Bence bu sorunun her kulübe göre farklı cevabı var. Mesela Galatasaray'da başka şeyler de önemlidir ama mutlaka ve mutlaka karaktere bakarak karar veriyorlar. Başka kulüplerde mevkiye ve sahip olduğu para gücüne bakılıyor. Bizim kulübümüzde para gücü ya da yüksek bir mevki, ters tepen bir unsur dahi olabilir.
- Neden ters teper?
- Çünkü biz tutucu, örf ve âdetlerine bağlı bir camiayız. Eğer zenginlik ve sahip olduğunuz mevki, karakterinizi kötü yönde etkileyen bir faktörse aleyhinize çalışır.
- Mehmet Demirkol bu dönemin bazı başkan ve futbol yöneticileri için 'şımarık, fanatik, zengin çocukları bunlar' demişti. Futbol terörünün sorumlusu olarak da onları görüyor. Bu yoruma katılıyor musunuz?
- Her şeyden önce zengin çocuğu değilim! Sahip olduğum her şeye kendi çabamla sahip oldum. Böyle olunca da şımarık olma lüksün olmuyor pek. Camiamızdaki yöneticilerin de zengin, şımarık olduğunu düşünmüyorum. Zaten camia size şımarma imkânı vermez!
-İş hayatında doyuma ve güce ulaşan birtakım insanların istediği bir oyuncak gibi durmuyor mu futbol kulüpleri?
-İş hayatında doyuma ve güce ulaşan birtakım insanların istediği bir oyuncak gibi durmuyor mu futbol kulüpleri?
- Dışarıdan bu işler böyle gözüküyor galiba! İşin içine girdiğinizde, ne kadar zor olduğunu anladığınızda bunu bir oyuncak, bir hobi, 'gidelim orada da iyi vakit geçirelim' şeklinde olmadığını anlıyorsunuz. Galatasaray'da yöneticilik yapmak bana fevkalade zor bir iş gibi geliyor. Kendi işlerimi yönetmek çok daha kolay mesela! Sonuçta ben, şirketlerimde kendime karşı sorumluyum, Galatasaray'da ise 25 milyon kişiye karşı! Ve 25 milyon kişinin her gün göz hapsinde iş yapıyorum, yaptığım her iş herkes tarafından irdeleniyor, eleştiriliyor, beğeniliyor ya da beğenilmiyor. 25 milyon insanı memnun etmenize imkân da yok. Dolayısıyla bu kadar medya ilgisi üzerinde, top çizgiyi geçmediği zaman ne yaparsanız yapın başarısız olduğunuz ve o topa da vuranın siz olmadığı bir ortamda görev yapıyorsunuz. Başarısız olduğunuz zaman kafanıza kutu kola yiyorsunuz, bunun neresi eğlence?
- Bu işi yapanlar deli mi? Niye isterler başkan olmayı?
- Benim şöyle bir tespitim var; sizin bu konuya zaafınızı bilen birtakım insanlar oluyor çevrenizde. Yani aslında bunlar azmettirici ve sizi arkadan itiyorlar! Adamcağız havuz başında parti yapıyormuş, demiş ki, 'timsah dolu bu havuza atlayana bir kasa altın vereceğim.' Bir adam pat diye atlamış, yüze yüze hızla öbür taraftan çıkmış. Tam herkes alkışlamaya hazırlanırken, dönmüş, 'Kim itti beni?' demiş. Bu da öyle bir şey. Arkadaş çevrenizde birileri başlıyor, 'Abi sen bu işi çok iyi yaparsın,' falan demeye...
- Yani gaza geliyorsunuz...
- Aynen! 'Sen aslansın, sen kaplansın' diyerek gaza getiriyorlar sizi. - Yani siz de gaza mı geldiniz? - Kesinlikle! Kim 'Hayır,' diyorsa, yalan söylüyordur. Herkesin arkasında birkaç azmettiricisi mutlaka vardır. Çünkü bu iş, dışardan görüldüğü kadar kolay değil. Yaptığın işten para kazanmıyorsun, bir menfaatin yok, enerjini harcıyorsun, zamanını harcıyorsun, kimi zaman paranı harcıyorsun. Bunun karşılığında da tek aldığın karşılık Galatasaray yönetiminde bulunmanın onuru, keyfi...
- Siz çok para harcadınız mı kulübe?
- (gülüyor) Bu soruya cevap vermeyeceğim.
- Neden?
- Benim de sorumlu olduğum insanlar var. 'Vay paranı oraya mı harcıyorsun?' diye bana hesap soracak insanlar var çevremde.
-Çıldırın çok tuttu son günlerde
- Galatasaray gibi kulüplerde sevgi, para, başarı üçlüsü çok önemlidir; bunu çok iyi kullanmanız gerekir. Sevgiyi büyüttüğünüz zaman parayı büyütüyorsunuz, para büyüyünce başarı büyüyor. Mesela 'Çıldırın' tişörtü giyiyorum, bu tişörtle çıkıp bir yerlere gidiyorum 45 yaşında! Normalde benim gardırobuma 'Çıldırın' diye bir tişört girmez. Ama ben Galatasaray'ın neferi olarak çalışıyorsam şu anda; bu tişörtü giyer giderim her yere. Kendimi mecra haline getiriyorum. Bende görüp hoşuna giden insanlar gidip o tişörtü alıyor, Galatasaray da bu sayede para kazanıyor..."
-Çıldırın çok tuttu son günlerde
- Galatasaray gibi kulüplerde sevgi, para, başarı üçlüsü çok önemlidir; bunu çok iyi kullanmanız gerekir. Sevgiyi büyüttüğünüz zaman parayı büyütüyorsunuz, para büyüyünce başarı büyüyor. Mesela 'Çıldırın' tişörtü giyiyorum, bu tişörtle çıkıp bir yerlere gidiyorum 45 yaşında! Normalde benim gardırobuma 'Çıldırın' diye bir tişört girmez. Ama ben Galatasaray'ın neferi olarak çalışıyorsam şu anda; bu tişörtü giyer giderim her yere. Kendimi mecra haline getiriyorum. Bende görüp hoşuna giden insanlar gidip o tişörtü alıyor, Galatasaray da bu sayede para kazanıyor..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder