1 Kasım 2013 Cuma

Cevad Prekazi...Yaşayan Efsane

Futbolcular para için her şeyi yaparsa, kulüp yöneticileri de onlara gladyatörleri gibi davranırlar. Sahipler halkı eğlendirdiğiniz sürece sizi Arena’ya çıkartır, sizinle işleri bittiğinde de ortadan kaldırır. Ama o dönemin yöneticilerinin anlayamadıkları bir şey vardı. Ben gladyatör değildim, ben Robin Hood’dum.
 
Babamı 1980’de kaybettim. Bir kereliğine bile olsa İstanbul’a gelmesini, Galatasaray taraftarının beni ne kadar sevdiğini, Türk halkının da beni nasıl saydığını görmesini isterdim.Atatürk ne demiş, “Ne mutlu Türk’üm diyene”. Ben bu ülkede her zaman bir Türk gibi davrandım, Türkler de bana hiçbir zaman yabancı gibi davranmadı. İşte babam bunu görseydi, oynadığım futboldan çok bununla gurur duyardı.
 
Bir tane bile Galatasaray formam yok. Zaten forma değerli bir şey olsa, tasarımı her sene değiştirilmezdi. Nesnelere bağlanmam ben. Gözümle görmediğim, kalbimden hissettiğim şeylere bağlanırım. Galatasaray’a olan bağlılığımı da ne sakladığım bir forma, ne de başka bir şey ile kanıtlamama gerek yok.
 
Hala Avrupa’dan, hatta Amerika’dan bile arayanlar var. Telefonumu nereden buluyorlar anlamıyorum ama arayana neden aradın denir mi hiç. “Prekazi, seni çok seviyoruz” diyorlar, ben de “Beni sevmeyin, Galatasaray’ı sevin. Ben bugün varım, yarın toprak olacağım” diyorum.
 
Dün Prekazi gitti, bugün Fatih Terim gitti, yarın Mancini gidecek. Yönetimler kalacak mı sanıyorsun, onlar da gidecek, yerine başkaları gelecek. Ama Galatasaray hep kalacak. Mahkeme sürecinde bana canım kadar sevdiğim kulübün tesislerine giymeyi yasakladılar diye Galatasaray’a küssem olur muydu? Bak bugün hiçbiri orada değil. İnsanları değil, armayı sevmek gerekir. İnsanlara değil, renklere bağlanmak gerekir.
 

Hiç yorum yok: