Birçokları için Dünya Kupası’nı kazanamayan en iyi takım, 1982 Brezilya’dır. İspanya’da düzenlenen turnuvanın ilk grup aşamasında etkileyici galibiyetler alan Brezilya, tüm zamanların en güçlü ölüm gruplarından biri olarak kabul edilen ikinci turdaki grup aşamasında Arjantin galibiyetinin ardından, Barselona’da oynanan İtalya maçında hat trick yapan Paolo Rossi’yi durduramayıp sahadan 3-2’lik skorla mağlup ayrılarak yarı final şansını yitirmişti. Ancak Brezilya, kaybetse de orta sahasındaki dört oyuncusunun kurduğu ortaklıkla hâlâ Dünya Kupası tarihinin en keyif veren takımlarından biri olarak hatırlanır. O dönem İtalya’nın Roma takımında oynayan ve Dünya Kupası’nda yaşadığı hayal kırıklığının ardından 1982-1983 sezonunda Serie-A şampiyonluğu yaşayarak teselli bulan Paulo Roberto Falcão, milli takımdaki mevkiidaşları Zico, Sócrates ve Éder gibi dünya futboluna damga vuruyordu.
İspanya’daki turnuvayı Brezilya’yı ikinci grup aşamasında eleyen İtalya kazanmış olsa da Serie-A’daki performansıyla, “Roma’nın Sekizinci Kralı” unvanını kazanan Paulo Roberto Falcão, gezegenin dört bir yanından hayran ediniyordu. Ve o isimlerden biri de, o yıllarda futbol kariyerine ülkesinde devam eden Kolombiyalı savunma oyuncusu Radamel García’ydı. Öyle ki, turnuvanın ardından yaklaşık dört yıl sonra, Kolombiya’nın Santa Marta kentinde, Şubat ayının 10. gününde dünyaya gelen oğluna kendi ismi olan Radamel’in yanı sıra Falcao’yu da ekliyordu: Radamel Falcao García Zárate.
Bir Efsanenin Doğuşu: Beyzboldan Futbola Geçiş
Ailenin yeni üyesi, DNA’sındaki futbol tutkusunu çok küçük yaşlarda etrafındaki insanlara hissettiriyordu. Henüz yürüme alışkanlığı dahi edinmeden, annesi Carmenza’nın kendisine kâğıtlardan futbol topu yapması bu yüzdendi. Bir yandan futbol kariyerine devam eden babası, Kolombiya’dan Venezuela’ya transfer olduğunda takvim yapraklarında 1990 yazılıydı. Ancak o, biraz daha büyümüştü ve futboldan çok beyzbolun popüler olduğu bir coğrafyada yeni bir sporu keşfediyordu. Venezuela’daki beyzbol yetenek avcıları ise küçük García’dan oldukça ümitliydi; çünkü çocuk, yetenekli ve çok hızlıydı.
Yıllar sonra vereceği bir röportajda Michael Jordan’ın NBA kariyerine ara verdiği dönemde yaptığı gibi, kendisinin de emekli olduktan sonra beyzbol oynayabileceğini söyleyecek olsa da, gönlü o yıllarda da futboldan yanaydı Radamel Falcao García Zárate’nin. Ancak babasına kıyasla tek bir farkla…
“Babamı savunmada izlemek beni hayal kırıklığına uğratıyordu” sözleriyle o günleri anlatan Falcao, “onun hep ileri gitmesini ve goller atmasını istiyordum” diyerek yıllar sonra yaptığı bu açıklamanın hakkını verebilecek kadar iyi kariyerinin temellerini de o yaşlarda atıyordu. Çocukluk yıllarında izlediği babası 30’lu yaşlarının ikinci yarısına yaklaşırken kariyer zirvesinden de hızla uzaklaşmıştı. En meşhur golünü Bogota’da Millonarios’a atan Radamel Garcia, yıllar içinde oğlunun yeteneklerini doğru kullanmasına konsantre olacaktı. Aile, Kolombiya’ya döndükten sonra futbol ve beyzbol arasında bir seçim yapmak da zor değildi. Babasının Union Magdalena’dan takım arkadaşı Silvano Espindola, kendi inançları doğrultusunda bir kilise takımı kurmuştu ve Falcao’daki yeteneği ise kısa sürede fark etmişti.
Espindola, Falcao’yu Fair Play Academy’de oynamaya ikna ettiğinde ülkenin köklü kulüpleri Santa Fe ve Millonarios’un teklifleri reddediliyordu. O zamanlar yalnızca 11 yaşında olan ve aynı dönem Hollanda’nın Ajax takımı tarafından denense de beğenilmeyen Falcao, 28 Ağustos 1999 günü Kolombiya İkinci Ligi’nde (Categoria Primera B) mücadele eden Lanceros Boyacá’nın, Deportiva Pereira takımı ile oynadığı maçın son 20 dakikasında oyuna girerek ülke futbolunun bir profesyonel maçta süre alan en genç oyuncusu oluyordu. Radamel Falcao, o gün sahaya adım attığında 13 yıl ve 199 günlüktü.
Radamel Falcao, İngiliz Kökeni ve River Plate
Ancak Kolombiya futbolundaki ekonomik sorunlar ve ülkedeki futbol seviyesinin düşük olması, Falcao için henüz o günlerde bir gelecek planının yapılmasına yol açıyordu. Kolombiyalı oyuncunun büyük dedesi, İngiltere’nin North Yorkshire bölgesinde doğmuştu. Burada muhasebecilik yapan ve aynı zamanda golfe de ilgisi bulunan George King, 1932 yılında bir iş teklifi için eşiyle birlikte Kolombiya’ya taşınıyordu. Eşini bir doğum esnasında kaybettikten sonra ise mutluluğu Juliana isimli bir Kolombiyalı hanımefendide bulmuştu. Bay King, Kolombiya’daki şirketinde finansal organizasyonlardan sorumluydu. Ve 1960 yılında şirketine ait bir miktar para ile saldırıya uğrayıp trajik bir şekilde hayatını kaybedecekti.
Bay King’in ikinci evliliğinden olan beş çocuğundan biri, Radamel Falcao’nun büyük annesi Denis. Bu da, Radamel Garcia’nın oğluna İngiliz vatandaşlığı için başvuru yapması adına yeterli bir neden. En azından onun gözünde… Zira eğer İngiliz vatandaşlığı oğluna verilirse, ilerleyen senelerde Avrupa’ya transferi daha çabuk gerçekleşebilir. Ancak ne var ki, yetkili kişiler İngiliz vatandaşlığı için Radamel Garcia ile aynı fikirde değildi. 2014 yılında verdiği bir röportajda, “İngiliz kökenimden dolayı gurur duyuyorum, büyük dedem bir İngiliz vatandaşıydı ve spora da ilgisi vardı” diyen Radamel Falcao, belki Kolombiya’dan Avrupa’ya gidememişti. Ancak kendi topraklarındaki kulüp kariyeri de uzun olmayacaktı.
Henüz 13 yaşında profesyonel olduğu Kolombiya’daki ilk resmi golünü iki sezon içinde atan genç Falcao, Bogota’da babasıyla birlikte sıkça Santa Fe ve Millonarios maçlarına da gidiyordu. Lanceros Boyacá sonrasındaki durağı olan Millonarios’ta kısa bir süre rezerv takımda oynayan Falcao’nun kariyerindeki yeni sayfa ise Arjantin’de açılacaktı. Annesi Constanza, 15 yaşındaki oğlu ile uzak yaşama fikrini pek benimsemese de Silvano Espindola’nın önerisini dinleyen River Plate, Radamel Falcao için 500 bin dolar ödeyerek Kolombiyalıyı kadrosuna katıyordu. Artık yolculuk daha ciddi bir hâl almıştı…
Gonzalo Ludueña ve El Tigre’nin Doğuşu
River Plate’in U15 takımında forma giymeye başlayan Falcao, hâlâ kendisiyle birlikte sıkça hatırlanan “El Tigre (Kaplan)” lakabını da bu takımdaki performansıyla alacaktı. Lakabın isim sahibi olan Arjantinli Gonzalo Ludueña, o günü şu sözlerle anlatıyor: “Aslında bir şakayla başlamıştı. Falcao’nun Arjantin’deki ilk yılıydı ve ben de Cordoba’dan Buenos Aires’e yeni gelmiştim. O gün, River’ın sahalarından birinde Huracan’ı 2-0 yenmiştik, iki golü de Falcao atmıştı. O zamanlar Futbol de Primera isimli futbol programı, maçlardaki en iyi oyuncu, simgesi kaplan olan bir akaryakıt şirketinin sponsorluğunda (Esso Tiger) ödüllendiriyordu. Ben de o gün Falcao’ya, bizim için sahada bir kaplan gibi olduğunu söyledim. Daha sonra antrenmanlarda kendisine o şekilde hitap etmeye başladık ve yıllar içinde lakabıyla bütünleşti.”
Falcao ile aradan geçen zamana rağmen iletişimi kaybetmeyen Ludueña, “onunla hâlâ görüşüyoruz, Tanrı’ya şükürler olsun ki, harika bir arkadaşlığımız var; o sahada bir canavar olmasının ötesinde, mükemmel bir insan. Hem ben hem de ailem onu çok seviyoruz, hâlâ telefonlarımızda birbirimizin numarası var ve zaman zaman haberleşiyoruz” diyordu 2012 yılında verdiği bir röportajda.
2005-2009: Güney Amerika’ya Sığmayan Yetenek
Arjantin’e gittikten sonra Buenos Aires’teki Palermo Üniversitesi’nde gazetecilik eğitimi de alan Radamel Falcao’nun River Plate’teki profesyonel kariyeri 2005 yılında başlamıştı. İlk resmi maçına Ekim 2005’te Independiente’ye karşı çıkan Kolombiyalı, gol defterine notlarını almak için de beklemeyecekti. Genç Falcao, ilk yarının duraklama bölümünde rakip kaleci Bernardo Leyenda’yı mağlup edip, ikinci yarıda bir gol daha atarak üç maç üst üste kaybeden takımına galibiyeti getiren isimlerden biri oluyordu. Özellikle ilk goldeki soğukkanlı bitirişi, yıllar içinde sıkça izleyeceğimiz ceza sahası olgunluğunu gözler önüne sermişti. Yeni bir çıkış yolu arayan River ve kariyerinin henüz başındaki Falcao için etkileyici bir ilişki başlangıcıydı. Üstelik ona inanan bir teknik direktör takımın başındaydı. O da, yedi maçta attığı yedi golle hocası Reinaldo Merlo’nun kendisine duyduğu güvenin karşılığını verecekti.
Ancak rüya gibi geçen o günlerde yaşanan kötü bir gelişme, Radamel Falcao’nun hızlı başlangıcına sekte vuracaktı. 2003 yılında Kolombiya Milli Takımı ile Finlandiya’daki U17 Dünya Kupası’na gitmek üzereyken sakatlık yaşayan Falcao, futbolun sevimsiz tarafıyla yüzleşmek durumundaydı…Kasım ayında San Lorenzo ile oynanan maçta sağ dizinden sakatlanarak Apertura sezonunu kaçırıyordu. Geri dönmek için iki ay bekledikten sonra Ocak ayında aynı dizinden bir kez daha yaşadığı sakatlık ise onu Eylül ayına dek sahalardan uzak tutacaktı. Üst üste iki sakatlık neredeyse bir senesine mâl olmuştu. Ancak Falcao güçlü kalarak daha iyi bir şekilde futbola dönmeye kararlıydı. Öyle de yaptı…
Kolombiyalı yıldızın kariyerindeki kırılma sezonlarından biri 2007 yılında yaşandı. Sakatlık dönemi sonrası 2006 Apertura ve 2007 Clausura’da büyük bir etkide bulunamayan Falcao, o yılın ikinci yarısı ile beraber oldukça hızlı bir yükselişe geçti. Kariyerindeki ilk hat-trick’i yaptığı Botafogo ile oynanan Copa Sudamericana maçında takımının tarihi geri dönüşüne büyük katkı sağlamış, Avrupa’nın dev takımlarının dikkatini üzerine çekmeye başlamıştı. Brezilya’daki ilk maçı 1-0 kaybettikten sonra evinde iki kez yenik duruma düşen River Plate, Falcao’nun son dakikada tamamlanan üçlemesiyle sahadan 4-2 galip ayrılarak üst tura yükseliyordu. Bir hafta sonra Superclásico’da ise Boca Juniors’a karşı ilk golünü atacaktı. Artık Milan, Real Madrid ve Man Utd gibi devlerin ona olan ilgisi sır değildi…
River Plate ile 2007-2008 sezonunun ilk yarısında unutulmaz bireysel performanslar sergileyen Falcao, Arjantinli teknik adam Diego Simeone yönetiminde 2008 Clausura’da kariyerinin ilk şampiyonluğunu yaşıyordu. Ancak Simeone ve River için bir sonraki sezon işler yolunda gitmeyecekti. Copa Libertadores macerasına grup aşamasında nokta koyan Arjantin temsilcisi, tarihinin en başarısız performansını göstererek 2008 Apertura’yı son sırada tamamlıyordu. Simeone ise altı hafta kala istifasını sunmuştu.
Artık River Plate kariyerinde sona yaklaşan Falcao, Avrupa’dan gelen teklifleri dinlemeye hazırdı.
Avrupa Yolculuğu Başlıyor: Benfica? Hayır, Porto!
Güney Amerika sonrasındaki tercihi merakla beklenen Kolombiyalıyı kendi ülkesinde izleme ayrıcalığına ilk ulaşanlar ise Portekizliler olacaktı. Radamel Falcao, ülkenin köklü kulüplerinden Benfica ile anlaşmak üzereydi. Ama son pazarlık aşamasındaki 700 bin Euro’luk ekstra talep, Lizbon temsilcisinin yöneticileri tarafından onaylanmayınca Kolombiyalı da Benfica’nın ezeli rakiplerinden Porto’ya transfer oluyordu. Porto’da forma giymeye başladığı 2009-2010 sezonundan itibaren Avrupa’nın elit forvetleri arasındaki yerini sağlamlaştıran Falcao, kıtadaki ilk yılına oldukça hızlı bir başlangıç yapacaktı. Henüz dördüncü hafta sonunda ligde dört gole ulaşan Kolombiyalı, Porto ile son 16’ya kaldığı UEFA Şampiyonlar Ligi’nde de aynı sayıda gol atıyordu. İlk sezonun toplam bilançosunda ise 43 maç ve 34 gol vardı…
Avrupa’daki ilk yılında Portekiz Kupası’nı kazanırken finalde gol atma başarısı gösteren Radamel Falcao, ikinci sezonunu nasıl geçireceğine dair ipuçlarını 2010 Portekiz Süper Kupası’nda Benfica’ya karşı kaydettiği golle paylaşacaktı. Önceki sezon Portekiz Ligi’ni kazanan Lizbon temsilcisine karşı o sezonki tek golü de bu değildi üstelik. Porto, Kasım ayında Benfica’yı 5-0 mağlup ederken iki gol atan Falcao bir golü topuğuyla kaydederken yüzünü kaleye dönme ihtiyacı dahi hissetmiyordu. Ancak Kolombiyalı yıldızın kariyer zirvesi yapacağı organizasyon UEFA Avrupa Ligi’ydi. Grup aşamasında 16 puanla lider olan takımı Porto adına yedi gol atan Falcao, daha sonra oynanan eliminasyon aşamasında durdurulamaz bir performans sergileyecekti. Kolombiyalı süper yıldız, çeyrek finalde Spartak Moskova ile oynanan iki maçta dört, yarı finaldeki Villarreal eşleşmesinde ise iki maçta beş gol atarak takımını bir diğer Portekiz temsilcisi Braga ile oynanan finale taşıyordu. Finalde de tek golün sahibi sürpriz değildi.
Radamel Falcao, UEFA Avrupa Ligi’ndeki 14 maçta 17 gol atarak daha önce Bayern Münih formasını giydiği 1995-1996 sezonunda 15 gol kaydeden Alman efsane Jürgen Klinsmann’ın rekorunu kırmıştı.
Porto’daki ikinci sezonunda Portekiz Süper Kupası, Portekiz Kupası ve UEFA Avrupa Ligi’ni kazanan Kolombiyalı yıldız, takımının 25. hafta sonunda şampiyonluğa ulaştığı Portekiz Ligi’nde de gol krallığı yarışmasında takım arkadaşı Hulk’un ardından ikinci sırada yer alıyordu. Porto, bitime beş hafta kala ezeli rakibi Benfica’nın evi Estadio do Luz’da 2-1’lik skorla galip gelerek şampiyon olurken Hulk’un galibiyeti getiren golünden önceki penaltı vuruşunu takımına kazandıran isim Radamel Falcao’ydu.
UEFA Avrupa Ligi Efsanesi: İki sezonda 29 Maç 29 Gol
İki sezon formasını giydiği Portekiz temisilcisi ile 87 maçta 72 gol atan Kolombiyalı, sezon sonunda takımıyla yeni bir sözleşme imzalarken kontrata serbest kalma bedeli olarak 45 milyon Euro ekleniyordu. Tıpkı River Plate’te olduğu gibi artık Porto da Falcao’ya dar gelmekteydi. Avrupa’nın dev kulüpleri bir kez daha Kolombiyalı için sıraya girerken Barcelona’nın süper yıldızı Lionel Messi, “Onunla oynamak isterim, o çok üst düzeyde olan harika bir oyuncu. Kazanılabilecek her şeyi kazanırken çok sayıda gol attı, Kolombiya futbolu adına muhteşem bir referans” açıklamasını yapıyordu. Ancak Radamel Falcao, rotasını Barcelona’ya değil, Madrid’e çevirmişti bile. Kolombiyalı, 40 milyon Euro’luk bonservis bedeli karşılığında Atletico Madrid’in yeni yıldızı olacak, gollerini Vicente Calderon sakinleri için atacaktı.
La Liga’daki ilk sezonunda 24 kez rakip fileleri havalandıran Falcao, o sezon kendileri için dahi sıradışı performanslara imza atan Lionel Messi (50 gol) ve Cristiano Ronaldo (46 gol) ikilisinin ardından ligdeki en skorer üçüncü ismi oluyordu. Ancak Kolombiyalı adına en sevdiği organizasyonda işler yine yolundaydı. UEFA Avrupa Ligi’nde Porto ile kazandığı şampiyonluktan bir sene sonra yine zirveye çıkan Falcao, takımı Atletico Madrid kupayı müzesine götürürken attığı 12 golle bu başarıya ciddi bir katkı sağlıyordu. Kolombiyalı, iki sene üst üste iki farklı takımla UEFA Avrupa Ligi’ni kazanan ilk oyuncu olurken bu iki sezonda da organizasyonun en skorer ismiydi. Ayrıca bir sezon önce Porto ile finalin tek golünü atarken 2011-2012 sezonunda da 3-0 biten maçta Athletic ağlarını iki kez havalandırıyordu.
UEFA, Avrupa Ligi’nde o sezon atılan en güzel 10 golü açıkladığında listede üç Falcao golü vardı.
Falcao vs. Chelsea: UEFA Süper Kupa’da Tek Kişilik Gösteri
Radamel Falcao, 31 Ağustos 2012 günü ise yeni bir tarih yazacaktı…
UEFA Avrupa Ligi ve UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonlarını karşı karşıya getiren UEFA Süper Kupa maçında İngiltere’den Chelsea’ye karşı ilk yarıda hat-trick yapan Kolombiyalı süper yıldız, sahadan 4-1’lik skorla ayrılan Atletico Madrid’e kupayı kazandıran isim oluyordu.
Rüya gibi geçen iki sezonun ardından Radamel Falcao, dünyanın zirvesindeydi. Öyle ki, 2012 FIFA Ballon d’Or listesinde Lionel Messi, Cristiano Ronaldo, Andres Iniesta ve Xavi’nin ardından beşinci sırayı alıyordu. Ayrıca FIFA ve FIFPro tarafından seçilen 2012 Yılının En İyi 11’inde Barcelona veya Real Madrid’de forma giymeyen tek oyuncuydu: Iker Casillas, Dani Alves, Sergio Ramos, Gerard Pique, Marcelo, Xabi Alonso, Xavi, Andres Iniesta, Lionel Messi, Radamel Falcao ve Cristiano Ronaldo.
Atletico’daki ikinci sezonunda oynadığı Deportivo La Coruna maçında rakip ağlara beş gol bırakan Falcao, kulüp tarihinde bu seviyeye çıkabilen ilk oyuncu oluyordu. Atletico Madrid adına son golünü Celta Vigo deplasmanında 3-1 kazanılan maçta atan Kolombiyalı, takımının dört yıl aranın ardından UEFA Şampiyonlar Ligi’ne katılmasını sağlayan isimlerden biriydi. Falcao, Atletico’daki tek kupa sevincini ise 2013 Copa Del Rey finalinin ardından yaşadı. Real Madrid’i Santiago Bernabue Stadı’nda 2-1 yenen Atletico, ezeli rakibini 14 yıl aradan sonra mağlup ederken Falcao da Madrid’e veda ediyordu.
Kaçan Dünya Kupası ve Soner Ertek’in Hikâyesi
Atletico Madrid, Mayıs ayı sonunda, Kolombiyalı yıldızın kulüpten ayrılmayı düşünmesi durumunda oyuncunun kararına saygı duyulacağını açıklamıştı. Falcao’nun yeni adresi bir kez daha merakla beklenirken El Tigre için sıraya giren takımlar arasında Real Madrid de yerini almıştı. Ancak Kolombiyalı sürpriz sayılabilecek bir kararla, o sezon Fransa Ligue 1’e geri dönen Monaco’ya transfer olacaktı. Beş yıllık sözleşmeye imza atan oyuncunun bonservisi için konuşulan rakam ise 60 milyon Euro’ydu.
Radamel Falcao, kendisi için yapılan bu büyük yatırıma karşılık vermek adına oldukça konsantreydi. Ve sezona harika bir girişle başlıyordu. Takımı ligin, kendisi de gol krallığı yarışmasının zirvesindeydi. Ne var ki; Falcao’nun, Monaco’nun ve Kolombiya Milli Takımı’nın kâbusu, Ocak 2014’teki bir Fransa Kupası maçında karşılarına çıkacaktı. Fransa 4. Lig ekiplerinden Chasselay, Son 16’da Monaco ile eşleşmişti. Lyon kentinde ufak bir stadyumda maçlarını yapan bu mütevazı takımın oyuncularının büyük kısmı için Olympique Lyon’un stadyumu olan Stade de Gerland’a çıkmak, canlı yayınlanan bir maçta yer almak ve süper yıldızlara karşı mücadele etmek yeteri kadar büyük konsantrasyon unsuruydu. Üstelik o bölge için çok önemli bir figür olan Ludovic Giuly, parlak kariyerine futbola başladığı yerde nokta koymak adına Chasselay’e gelmişti. Chasselay adına rüya gibi bir gece olmalıydı, skorun hiçbir önemi yoktu.
Tüm bunlar, amatör bir futbolcu olan ve hayatına öğretmenlik yaparak devam eden Türk oyuncu Soner Ertek için de geçerliydi. Maç öncesi, Monaco’nun yıldız isimleri Moutinho veya Toulalan’dan forma alma hedefinde olan Ertek, o günü anlatırken ilk yarım saati sanki TV’den bir maç izlermişçesine geçirdiğini söylüyor. “İçinde bulunduğumuz seviye, hız, pasların keskinliği… Onlarla aramızda inanılmaz bir fark vardı. Biz de yüzde yüzümüzü vermeye çalışıyorduk.” Tüm bunlar yaşanırken Falcao, gol hesabını açmıştı bile. Ancak devre sonunda olacaklar Kolombiyalı yıldız kadar Soner Ertek’i de etkileyecekti.
Falcao’nun topla birlikte ceza sahasına hareket ettiği bir pozisyonda kendisini engellemeye çalışan Ertek, yaptığı hareketin ardından Kolombiyalı oyuncunun dizinden sakatlanmasına neden oluyordu.
“Dürüst olmak gerekirse, o anda kendisine dokunduğumun bile farkında değildim” diyordu pozisyonu anlatırken, o günlerde 29 yaşında olan Soner Ertek, “maçın baskısından dolayı mıydı, bilemiyorum; ama o an tek amacım onun ceza sahasına girmesini engellemek adına topa müdahale etmekti.” Radamel Falcao, devre sonunda yaşanan bu pozisyondan sonra oyuna devam edemese de ilk anda kimse süper yıldızın sahalardan altı ay kadar uzak kalacağını bilemezdi. Bu hem Monaco hem de 2014 FIFA Dünya Kupası için iddialı takımlar arasında yer alan Kolombiya için berbat bir haberdi. Soner Ertek ise hayatına etki edecek kara haberi henüz öğrenmemiş, maçın ardından rutin bir şekilde duşunu aldıktan sonra evinin yolunu tutmak için hazırlık yapıyordu. Ta ki takım arkadaşları onu uyarana kadar…
“Falcao’yu duydun mu, durumu hiç de iyi değilmiş.” Bir 4. Lig takımının soyunma odası önü için büyük bir kalabalık oluşturan habercilerden sonra görüntü biraz daha netti, “açık bir şekilde görülüyordu ki, o insanlar benim savunma yeteneklerim için orada değillerdi.” Haberi aldıktan sonra oldukça üzülen Soner Ertek, gözleri dolarak yaptığı açıklamada, “eğer sonucun böyle olacağını bilseydim, Falcao dokunmaz ve onun gol atmasına izin verirdim” diyecekti. Ne var ki; bu sözler, bazı Kolombiyalıları rahatlatmıyordu. Otobüsle geldiği evinde telefonunun sürekli çaldığını, titrediğini fark eden Ertek, ismini dahi bilmediği birçok kişiden e-mail, cevapsız arama ve pek hoş olmayan İspanyolca sosyal medya mesajları almıştı.
O dönem telefonunu günde üç kez şarj etmek durumunda kaldığını anlatan Soner Ertek, Lyon’un banliyö bölgesindeki okuluna gittiğinde öğrencilerinden Kolombiya’daki Twitter kullanıcılarının en fazla bahsettiği ismin kendisi olduğunu öğreniyordu. Gece yarısı aramaları, mesajlar, e-mail gönderileri, röportaj teklifleri, antrenmana gelen gazeteciler ve eşinin, “Soner’i daha önce hayatını kaybeden Kolombiyalı bir futbolcu ile yan yana koyup, ‘Kolombiya’da en çok aranan adam’ başlığını kullandıkları bir fotoğraf gördüm” sözleri… Zamanla içinden çıkılmaz bir hâl alan bu dramayı bitiren ise yine Radamel Falcao oluyordu, milyonlarca takipçisi olan sosyal medya hesabından gönderdiği mesajla: “Soner Ertek, güzel sözlerin için teşekkür ederim. Bu futbol kazası için kendini suçlama.”
Premier League Arası: Man Utd & Chelsea
2014 FIFA Dünya Kupası’nı kaçıran Radamel Falcao, Arsenal’ın ev sahipliğinde oynanan Emirates Cup ile sahalara geri dönüyordu. Yaklaşık altı aylık aranın ardından ilk maçına Valencia’ya karşı çıkan ve 18 dakika kadar sahada kalan El Tigre, bir gün sonra Arsenal önünde 60 dakika süre alırken karşılaşmanın tek golünü atmıştı. Kolombiyalı yıldızın geri dönüşü, Avrupa’nın dev ekiplerinin ilgisini çekecekti. Transfer döneminin kapanmasına kısa süre kala dedikodular güçlenirken Falcao da Man United’ın yolunu tutuyordu. İngiliz temsilcisi, El Tigre için Monaco’ya yüklü bir kiralama bedeli ödeyip 50 milyon Euro’dan fazla bir satın alma opsiyonunu da sözleşmeye eklemişti. Ancak Man United’da işler istediği gibi gitmiyordu. Hollandalı teknik adam van Gaal tarafından pek şans verilmeyen ve bir kez formasını giydiği U21 Takımı’nın maçında oyundan alınan Falcao için United macerası uzun sürmeyecekti.
Manchester United tarafından satın alma opsiyonu kullanılmayan Kolombiyalı süper yıldız, İngiltere’deki mücadelesini sürdürmeye kararlıydı ve Manchester’dan Londra’ya geçip Chelsea formasını giyiyordu. Monaco tarafından benzer şartlarla bir kez daha Premier League’e kiralanan Falcao, Jose Mourinho ile birlikte çalışmaya hazırdı. Portekizli teknik adam, Kolombiyalıyı yeniden eski seviyesine getirebilmek için yıldız oyuncuya yardımcı olmayı çok istediğini söylüyordu. Ne var ki, işler onun için de planladığı gibi gitmedi. Radamel Falcao, Kasım ayında kas sakatlığı yaşayarak takımının UEFA Şampiyonlar Ligi kadrosundan çıkarken Aralık ayında da Jose Mourinho’nun ikinci Chelsea dönemi sona eriyordu.
Monaco ile Yeniden Zirveye
El Tigre, iki yıllık aranın ardından kulübü Monaco’ya dönmüştü.
Ve o an için kimse, bunun yepyeni bir başarı periyodunun başlangıcı olduğundan haberdar değildi.
Ve o an için kimse, bunun yepyeni bir başarı periyodunun başlangıcı olduğundan haberdar değildi.
Sezonun ilk resmi maçı olan UEFA Şampiyonlar Ligi eleme turu ilk ayağında Fenerbahçe’ye karşı bir gol kaydeden Radamel Falcao, hızlı başlangıcını sürdürüyordu. Aralık ayına gelindiğinde 15 resmi maçta 14 gole ulaşan Kolombiyalı yıldız, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Bayer Leverkusen, Tottenham ve CSKA Moskova’nın önünde lider olan takımı ile de üst tura yükselmişti. El Tigre, kariyerindeki en unutulmaz gollerden birini atacağı Manchester City deplasmanında 5-3 kaybeden takımını galibiyete taşıyamasa da, Kolombiyalının sakatlığı nedeniyle yer alamadığı rövanş maçını 3-1 kazanan Monaco, çeyrek finale çıkıyordu. Falcao, çeyrek finalde ise B Dortmund’u geçen takımı adına bir gol atacaktı..
Monaco, 2004 yılından sonra UEFA Şampiyonlar Ligi’nde ilk kez yarı finale yükselse de Juventus engeli aşılamayınca turnuvaya bu aşamada veda ediyordu. Neyse ki, Monaco için bir telafi şansı vardı…
Ligue 1 şampiyonluğu!
Paris Saint-Germain gibi dev bir rakibin önünde bitime bir hafta kala ligde mutlu sona ulaşan kırmızı-beyazlılar, ligdeki 38 maçta 107 gol atıp 95 puan toplayarak zirveye çıkıyordu.
Takımının en skorer ismi olan El Tigre’nin sezon sonu bilançosu ise 43 maç ve 30 goldü.
Monaco’da yaşadığı lig şampiyonluğunun ardından 2017-2018 sezonundaki ilk dört maçta yedi gole ulaşan Radamel Falcao, yeniden zirveye yükseldiği o dönemde bir kez daha FIFA Ballon d’Or Ödülü için adaylar arasında yerini alacaktı. Fransa’daki son iki sezonunda 40 gol atan El Tigre, sansasyonel kariyeri boyunca 89 kez giydiği Kolombiya Milli Takımı formasıyla da 34 defa skoru değiştirdi. Hâlâ kaptanlık görevini üstlendiği milli takım tarihindeki en skorer isim olma unvanını ise koruyor.
Avrupa’daki kulüp kariyerinde forma giydiği yaklaşık 400 maçta kırmızı kart görmeyen Kolombiyalı efsane, artık gollerini Türkiye’nin en büyük ve en başarılı kulübü Galatasaray için atacak…
Hoşgeldin, El Tigre!
Galatasaray Resmi İnternet sitesinden alıntıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder