4 Ekim 2012 Perşembe

10'un Vedası...

''Yıllarca FB'li arkadaşlarımı ALEXBAHÇE diye kızdırmış biri olarak,Alex'in ardından iki cümle yazmak farz oldu.Aykut'u sevmek için belki ama Alex'i sevmek için Fenerli olmaya gerek yok. Adam her yerde adamdır.Mancini evinin icinde havai fisek atan Balotelli ile oynamiyorum diye basıp giden Tevez'i yönetiyorken sen iki tane twit atan adamı yönetemiyorsan ben senin yöneticiliğini sorgularım ! Adam giderken bile kendini bozmamış ''Çocuklarım için daha zor olacak; Türkiye'de büyüdüler. Brezilya'ya gidince eve gidelim diye ağlıyorlar.
Türkçe dahi anlamındaki -de ayrı yazılır...Alex De SOUZA...''

Facebook'ta bu duygularımı paylaşmış ve çoğunluğu FB'li arkadaşlarım beğenerek görüşlerime katılmıştı.Salı gününden beri blogta Alex hakkında yazı yazacağım ancak o gün Galatasaray maçı dünde akşam dışarıda olduğum için yazamamıştım.Bu gece yazmayı düşünürken Milliyet'te Uğur Meleke'nin Alex yazısını okuyunca yazacak birşey kalmamış dedim.Arşivde olması gereken yazı gerçekten...
Bugün ülke gündemini meşgul eden Alex krizini doğru okuyabilmek için önce Brezilyalı’nın Fenerbahçe açısından önemini kavrayabilmek lazım bence: Yarın Fenerbahçe’nin 500 sayfalık tarihçesi yazılsa Alex’in orada belki 100 sayfası olacak. Sadece bilmem kaç yüz maçta bilmem kaç yüz gol, bir o kadar da asist yaptığı için değil... Fenerbahçe futbol takımının son 10 yılının neredeyse tek başına tarifi olduğu için... Tarih yazılırken 60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar, Alex’li yıllar, 2010’lar diye yazılacağı için. Bu takımın sistemi 10 yıldır “Alex’in arkasına 8, önüne 1 adam” konup oluşturulduğu için... Daum da gelse, Zico da gelse, Kocaman da gelse bu takım on yıldır “4-4-Alex-1” oynadığı için. 10 yıldır Türk futbolunda başarı standardının tanımı hep “bir Alex” olduğu için.




 
 

Kocaman sıradanlaştırdı
Bu gerçekler ışığında, dün hâlâ Kocaman’ın, “Ben bir futbolcuyla karşı karşıya gelmek
istemiyorum. Alex büyük oyuncu, ama Fenerbahçe’de başka büyük oyuncular da oynuyor” demesi garip kalıyor biraz... Evet Volkan büyük oyuncu. Evet Kuyt da öyle. Ama Aykut Hoca’nın ayrımını yap(a)madığı şey şu: Alex yalnızca büyük bir oyuncu değil, bir efsane. Juventus kadrosu da büyük oyuncularla doludur, ama Del Piero farklıdır. Liverpool’da Suarez’in bugünkü katkısı Gerrard’ın belki beş katıdır, ama hiç kimse Gerrard’ı diğer büyük oyuncularla aynı parantezde anmaz. Totti’nin son 2-3 yılda Roma’ya katkısı sınırlıdır, ama o Totti’dir; diğer bütün Romalılardan ayrıdır. Alex de öyle.
Üstelik Aykut Hoca daha göreve gelir gelmez “Alex’li son 5 yılda bir şampiyonluk kazanıldı”
diyerek gönlünü yaraladı Brezilyalı yıldızın. Birincisi, o sırada Alex 6 yıldır Fenerbahçe’deydi ve iki şampiyonluk görmüştü. Kocaman’ın Alex’li ilk yılı görmezden gelip son 5 seneyi dikkate alması, en hafif ifadeyle deformasyondu. Bu açıklamanın ikinci eksiği de, Alex’li o son 6 yılda hem Avrupa Ligi’nde hem Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkılışının unutuluşuydu. Üstelik Devler Ligi 2008’de Alex 5 gol/5 asistle kupaya damga vuranlardan olmuştu. Yani Alex’li o 6 yıl, Avrupa’da da Fenerbahçe’nin yüz akıydı. İki yıllık teknik adamlık süresine iki kupa sıkıştıran ve sportif açıdan başarılı olan Kocaman’ın bu süreçte bence en büyük eksiği zaten hep Alex’e duyduğu saygı idi. “Alex benim 30 oyuncumdan biridir” veya “Alex bir sistem değildir” derken de aynı bamteline dokundu; Brezilyalı’nın bu kulüp için Totti olduğunu, Giggs olduğunu görmezden geldi. Oysa dışarıda heykeli olan bir adam 30 oyuncudan biri olamazdı, Recep’le aynı sayılamazdı.

Alex bir gülümsemeyi çok gördü
Kocaman Alex’i sıradanlaştıradursun, Brezilyalı yıldız da boş durmadı bu süreçte... Onunla birlikte andığımız Totti de, Scholes da bu yollardan geçtiler; kulübede oturdular. Ama hiçbirisinin kalkıp tevatür (namı diğer twitter) hesaplarından hocalarını kıskançlıkla suçladıklarını hatırlamıyorum ben... Alex, içinde yanardağlar da patlasa “Bu takımın bütün oyuncuları değerlidir, benim yerime kim oynarsa gereğini yapacaktır” deme olgunluğunu gösteremedi, yedek kulübesindeki arkadaşlarının yanına kendini yakıştıramadı.

Üstelik bu krizin baş mimarı olan Aykut Hoca, Moskova krizinden sonra çok olgun davrandı ama Alex aynı olgunluğu gösteremedi.
Marsilya maçında olayın çok yakınındaydım, Kocaman oyundan çıkan Alex’in elini sıkmak için 5 metre yol kat ederken Brezilyalı onun yüzüne bile bakmadı; bir gülümsemeyi çok gördü. Oysa bir olumlu jesti/mimiği çok gördüğü hocası Kocaman, onun heykel açılışına da katıldı, kulüp efsanesini en önde alkışladı.
Kocaman’la Alex arasında ne yaşanırsa yaşansın, Brezilyalı oyuncu bu problemleri kamuoyunun önüne taşımasaydı; sadece işini yapıp hocasının elini sıksaydı bugün tüm
Türkiye onun karşısında yalnızca önünü iliklerdi. Oysa o basit bir gerçeği unuttu, galiba yalnızca sahada top oynadığını değil, atomu parçaladığını filan zannetti! Bugün ne Avrupa’da, ne de kendi kıtası Amerika’da sokakta tanınacak bir futbolcu değil Alex... Türkiye’de tırnaklarıyla kazıyarak hak ettiği büyük saygının değerini bilmeliydi, bir efsaneye yakışır biçimde davranmalıydı.

Başkan sahada kaldı
Kocaman-Alex arasındaki krize son ve öldürücü darbeyi de Başkan Yıldırım vurdu.
Gaziantep maçında mikrofonu eline aldığında da, Kasımpaşa’da soyunma odasına gittiğinde de bence krizden rol çaldı. Dün de havaalanında esas oyuncu olmayı sürdürdü; yanına Samet Güzel’i de alıp enteresan bir cümle kurdu: “Alex, Fenerbahçe Başkanı’nın üstüne çıkmışsa ya Alex gider, ya Başkan gider”...
Bence zurnanın zırt dediği yer de burası. 15 yılda kurumsal anlamda Fenerbahçe’ye çağ atlatan Yıldırım’ın en büyük zaafı da bu: “En üstte olma duygusu”...
Bundan tam 4 yıl önceydi...
Kadıköy’deki Fenerbahçe-Arsenal maçı öncesi tribünde canlı yayındaydık, monitörden de muhabir arkadaşımızın misafir başkan Hillwood’la yaptığı röportajı izliyorduk. 75’lik Hillwood her zamanki gibi baklava dilimli süveteriyle arz-ı endam ediyordu; ben de bir muziplik yaparak canlı yayındaki arkadaşlara “Bu adam Arsenal Başkanı değil, sizi kandırmışlar, yayını kesin” dedim! Doğal olarak kısa süreli bir panik yaşandı, çünkü hiç kimse Arsenal başkanını tam olarak tanımıyordu. Tanımamamız da inanın çok ama çok doğaldı. Arsenal’in tam 30 yıldır başkanlığını yapan Hillwood, Londra sokaklarında dolaşırken de muhtemelen onu pek kimse tanımıyordur. Ondan önce 20 yıl Arsenal başkanlığı yapan babasını da, dedesini de tanımıyorlardı muhtemelen.
Çünkü orada başkanlar sahaya çıkıp top oynayanların kendisi olmadıklarının farkındalardı. Arsenal Başkanı Hillwood 15 yıl önce işleri Wenger’e bırakmıştı, o günden beri de kulübe ortalama haftada bir kez uğradığı söylenir. Oralarda bir oyuncu başkanın üstüne çıkmışsa sorun yoktu, esas bir başkan oyuncunun üstüne çıkıyorsa problem başlıyordu.

Ve son...
Olan oldu, testi birkaç yerden kırıldı, geriye tek bir
hayalim kaldı, o da şu: Türk futbolunun en güzel öykülerinden biri, acı sonla bitmemeli bence... Alex pazartesi günü basın toplantısında herkesi şaşırtmalı: Medyanın karşısına çıkıp Türkiye’de geçirdiği 9 yılın ne kadar harika olduğunu, burada sadece dostluk ve sevgi gördüğünü anlatmalı. Salı günü Alex’e cevap vereceklerini söyleyen Yıldırım ve Kocaman da basının karşısına çıkıp Brezilyalı’nın kulüp tarihi için önemini vurgulamalı, ona yakışan bir veda düzenleyeceklerini açıklamalı.
Umudumuz bu... Bekleyip göreceğiz.


Efsaneler ölmez sadece şekil değiştirir...


 Çok kısa bir süre önce taraftarlar heykelini yaptırmış,açılışında yaptığı konuşmada ağlamıştı.

Nereden nereye...

 Çizdiği örnek aile tablosu ile Türkiye'ye örnek oldu her zaman.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder