30 Ekim 2009 Cuma
U-17 Milli Takımı
İlk iki maçı yarım yarım izledim açıkcası ama rakiplerine göre daha yetenekli ve organize bir takımımız vardı sahada.Nijerya'da yapılıyor Dünya şampiyonası ve ilk maçlarda Burkino Faso'yu 1-0,Kosta Rika'yı 4-1 yendi Milliler.Grupta son maç Yeni Zelanda ile.
Hafta Sonu Futbol
30 Ekim Cuma
17:00 Arjantin-Nijerya / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
21:30 Borussia Dortmund-Hertha Berlin / TRT 3
31 Ekim Cumartesi
14:45 Arsenal-Tottenham / Spormax
16:30 Wolfsburg-Mainz / TRT 3
17:00 Fulham-Liverpool / Spormax
19:00 Juventus-Napoli / NTV Spor
19:00 Real Madrid-Getafe / NTV
19:30 Manchester United-Blackburn / Spormax
20:00 Bordeaux-Monaco / Kanal A
20:00 Beşiktaş-Ankaragücü / Lig TV
20:00 Yeni Zelanda-Türkiye / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
20:45 PSV-Vitesse / Futbol Smart
21:00 Osasuna-Barcelona / NTV Spor
22:00 St Etienne-Lyon / Kanal A
23.00 A.Bilbao-Atl.Madrid / NTV Spor
1 Kasım Pazar
13:30 Ajax-Feyenoord / Futbol Smart
16:00 Galatasaray-Sivasspor / Lig TV
16:00 Livorno-İnter / NTV Spor
16:30 Freiburg-Hoffenheim / TRT 3
18:00 Birmingham-Manchester City / Spormax
18:30 E.Frankfurt-Bochum / TRT 3
20:00 Kayserispor-Fenerbahçe / Lig TV
20:30 İtalya-Uruguay / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
17:00 Arjantin-Nijerya / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
21:30 Borussia Dortmund-Hertha Berlin / TRT 3
31 Ekim Cumartesi
14:45 Arsenal-Tottenham / Spormax
16:30 Wolfsburg-Mainz / TRT 3
17:00 Fulham-Liverpool / Spormax
19:00 Juventus-Napoli / NTV Spor
19:00 Real Madrid-Getafe / NTV
19:30 Manchester United-Blackburn / Spormax
20:00 Bordeaux-Monaco / Kanal A
20:00 Beşiktaş-Ankaragücü / Lig TV
20:00 Yeni Zelanda-Türkiye / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
20:45 PSV-Vitesse / Futbol Smart
21:00 Osasuna-Barcelona / NTV Spor
22:00 St Etienne-Lyon / Kanal A
23.00 A.Bilbao-Atl.Madrid / NTV Spor
1 Kasım Pazar
13:30 Ajax-Feyenoord / Futbol Smart
16:00 Galatasaray-Sivasspor / Lig TV
16:00 Livorno-İnter / NTV Spor
16:30 Freiburg-Hoffenheim / TRT 3
18:00 Birmingham-Manchester City / Spormax
18:30 E.Frankfurt-Bochum / TRT 3
20:00 Kayserispor-Fenerbahçe / Lig TV
20:30 İtalya-Uruguay / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
29 Ekim 2009 Perşembe
Ronaldo'dan Açıklama...
Beğendiğin Türk futbolcu var mı?
Tuncay Şanlı Türk Milli Takımı'nın en iyi oyuncularından biri. Premier Lig'de birkaç kez ona karşı oynamıştım. Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence en iyi oyuncunuz olabilir. Ayrıca Tuncay hala çok genç ve kendini geliştirebilir. Dünya Kupası'na gidemediğiniz için şanssız, ama bunu kafasına takmadan çalışmaya devam etmesi lazım.
NTVspor dan Emek Ege C.Ronaldo ile röportaj yapmış,şimdi TV de izledim...Bir cümlesi ilginç ve komik geldi bana.Ronaldo,Tuncay'ı 19-20 yaşında falan sanıyor galiba...Kendisi 1983 doğumlu iken Tuncay 1982 li aslında.
Tuncay Şanlı Türk Milli Takımı'nın en iyi oyuncularından biri. Premier Lig'de birkaç kez ona karşı oynamıştım. Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence en iyi oyuncunuz olabilir. Ayrıca Tuncay hala çok genç ve kendini geliştirebilir. Dünya Kupası'na gidemediğiniz için şanssız, ama bunu kafasına takmadan çalışmaya devam etmesi lazım.
NTVspor dan Emek Ege C.Ronaldo ile röportaj yapmış,şimdi TV de izledim...Bir cümlesi ilginç ve komik geldi bana.Ronaldo,Tuncay'ı 19-20 yaşında falan sanıyor galiba...Kendisi 1983 doğumlu iken Tuncay 1982 li aslında.
Türkiye Kupası Maçının Ardından...
Ligi 5. bitirmenin bonusu oldu bu maç...Maça ne takım ne tribünler konsantre olamadı.Hazırlık maçı tadında geçti.Rakibin kaçan penaltısı,Galatasaray'ın verilmeyen net bir penaltısı ve bir golü vardı ama kimse üzerinde durmadı.Bucasporlu genç oyuncular ilerde anlatır ben Kewell'a karşı oynadım bir maç diye.
Linderoth'un bu takım kimyasında çok özel bir yeri var ama çok uzun sakatlıklar bırakmadı yakasını.Farkını 2.golü izleyenler görmüştür.Topal,Barış,Sarp ve Ayhan'da olmayan bir özellik sahanın boylamasına etkili pas atmak.Tekrar sakatlanırsa devre arası ya da en geç sezon sonu gıder ama o beladan kurtulduysa bu takıma sınıf atlatır orta sahada.
Alt yapıdan gelen yetenekli oyuncuya diğer takımlara göre çok daha fazla kredi verilir Galatasaray'da.Geçen sezon kanat oyuncusu olduğu için performansı ne olursa olsun 4-5 maç sabır gösterilmesi gerektiğini yazmıştım.Rijkaard hem ligde hem de Avrupa kupası maçlarında fazlası ile şans veriyor.Fizik olarak zor maçları kaldıramazsa sezon sonu artık kiralık değil satılık olabilir.Bu takımda oynamak için hayal kuran binlerce genç var bu ülkede,geleceği kendi elinde daha doğrusu ayakları ve kafasında Aydın'ın...
Yalancı Çobanların Oyunu...
Ne güzel söylemiş Atalarımız;Klavuzu antu.com olanın burnu boktan çıkmazmış diye...Aslında Fenerbahçe'nin resmi sitesi ne ki antu.com u ne olsun...Resmi site Fotomaç düzeyinde,antu.com u tarif edecek düzey yok.İnanıp heyecanlananlara acıyor ve gülüyoruz.Yaptıkları ayıbı örtmek yerine bir de başkalarına çamur atmaya çalışıyorlar ama ellerindeki çamur her zamanki gibi yüzlerine bulaşıyor.Onları tanımıyoruz yaptıkları umurumuzda değil de Nural'ı kandırıp,heyecanladırıp sonra üzüyorlar.Artık özür beklemiyoruz ama en azından bu sefer her zaman sıkışınca yaptığın gibi Ben attım deyip kaçma olay yerinden...Çok mu zor pespaye sitenin gazına geldim kapak derken bana kapak oldu demek.Konuyu kapatalım artık yaptığınız komedi olarak kalsın.Siteyi hazırlayanlar şu an estetik ameliyat parası denkleştirmeye çalışıyordur herhalde o yüzle sokağa çıkılmaz çünkü.Hadi memlekette ayıp diye bir şey yok bari utanma diye bir şey olsun.
28 Ekim 2009 Çarşamba
Hafta Arası Futbol...
Maçtan Geriye Kalanlar # 4
Herkes sebebin psikolojik olduğunu söylüyor. Galatasaray’ın psikolojisinin maçı kazanmak zorunda olan bir takımın psikolojisi olduğu. Psikolojik olarak hangisi büyüktür acaba? 10 yıldır kazanamamış ve kazanmak zorunda olmak mı? 10 yıldır kaybetmemiş ve kaybetmemek zorunda olmak mı? Bana ikincisi gibi görünüyor, maçtan sonra, ‘Bizim için ligin en kolay maçı, hiç heyecanlanmadık’ havasında olsalar da maç öncesi gayet stresli ve “O maç, bu maç mı?” endişesinde olan taraf Fenerbahçeliler. Hayır çok normal olsa, o zaman maçtan sonra statta dünya kupası kazanmış tadında kutlamalar yapmak yerine olağan şekilde eve gitmeleri gerekmez mi? Neyse, konu bu değil.Galatasaray’ın psikolojisiBana sorarsanız Galatasaray’ın Şükrü Saracoğlu’ndaki maç psikolojisi ‘maçı kazanmak zorunda olan bir takımın’ psikolojisi değil, maça ‘2-0 mağlup başlamış br takımın psikolojisi’. Maç sonrası Rijkaard basın toplantısında ne diyor? Maçta sol tarafta kanatta rakibi zorlayacak bir oyuncuya ihtiyaç duydukları için Arda’yı değiştirdiklerini belirterek: ‘’Çünkü Arda başka yerlere gelip top almaya başladı. Ondan sonra Kewell’ın girmesi takıma olumlu oldu, ancak bu uzun sürmedi Keita anlamsız bir harekette kendini attırdı.”. İşte maçın psikolojisi asıl bu! Bizim ‘milli hasletimiz’. İşler iyi gitmeyince maçtan önce konuşulanları, tekniği taktiği, her şeyi unutarak ‘kahramanlığa soyunmak’. Takımı, sporu, branşı fark etmiyor. Basketse adı Hidayet oluyor, futbolsa Arda, Nihat, Tuncay... Odalarını kendileri yerine anneleri toplamış, ödevlerini babaları yapmış, sofrayı ablaları kurmuş, bulaşığı yengeleri yıkamış çocuklar bunlar. Evden ‘Aman üşütme, sıkı giyin, terli terli su içme’ diye uğurlanmışlar. 20 yaşında sokağa çıkarken! Her şeyi hep ya başkaları düşünmüş, ya başkaları yapmış onların yerine. Onlara düşense ‘yardım ettiklerinde’ övülmek olmuş. Sağol yavrum ellerin dert görmesin. Ne yapmış? Tabağını mutfağa getirmiş, ay ay ay... Sonra bir de kahramanlık öyküleri anlatmışız onlara: “Düşmanlar dört yanı sardı. Halk korku içindeydi, sonra köyden bir efe çıktı, hepsini yendi, köylüleri kurtardı. Sonra Malkoçoğlu geldi, Bizanslılarla savaştı, hepsini yendi, Osmanlı’yı kurtardı. Sonra Karaoğlan geldi. Sonra Yüzbaşı Volkan geldi. Sonra Atatürk geldi...” Kafalarındaki kahraman, iş başa düşünce sorumluluğu alan, düşmanlarca kahramanca savaşan ve sonunda hepsini yenen bir model. Kahramanımızın bolca düşmanı var ama dostu yok, takım arkadaşları yok, kendinden başka güveneceği hiç kimse yok. Çıkıyor, savaşıyor tek tabanca, kazanıyor ya da savaşırken ölüyor (kırmızı kart görüyor). Ya da ikinci model, sorumluluğu ‘başkasının’ almasını bekliyor. Her zaman öyle oldu çünkü.Şimdi Rijkaard söylüyor ama zamanında Gerets söylemişti, Lucescu söylemişti, Tigana söylemişti: “Türk futbolcusu stres anlarında, takım mağlup durumdayken her şeyi unutuyor. Görev yerini boşaltıyor. Başkasının işini de yapmaya çalışıyor. Ama bu defa rakip onun boşalttığı alandan daha etkili geliyor ve fark büyüyor.”Ken Loach’un harika filmi ‘Eric’i Ararken’de asıl kahraman Eric’in en çaresiz olduğu anda gelip ne diyor ona Cantona? “Her zaman düşündüğünden daha fazla olasılığın vardır. Çok sıkıştığın zamanlarda takım arkadaşların olduğunu unutma. Onlar senin takım arkadaşların, onlara güven”. Biz ne diyoruz? Senin senden başka dostun yok. Kendinden başka kimseye güvenme.
Maçtan Geriye Kalanlar # 3
Pragmatizm: 3 Rasyonalizm: 1 Terörizm: 10
Artık her büyük maça ‘derbi’ deniyor. Sorun değil. Ancak has anlamıyla derbi, bütün bir şehrin meşgul olduğu maçlar için kullanılan bir terim. Örneğin geçen haftaki Boca-River maçı... Örneğin bu cumartesi oynanacak Arsenal-Tottenham maçı... Kuzey Londra’da futbolla ilgilenen ilgilenmeyen herkes şimdiden tarihiyle, anılarıyla, güncel hikâyeleriyle bu maçı iliklerinde yaşamaya başladı. Maçtan sonra da en az bir hafta onunla yatıp kalkacak.Bir arada yaşama ve birbirine tahammül etme sınavı derbiler. Bir şehrin toplu sınavı. Fenerbahçe-Galatasaray derbileri de İstanbul için, hattâ ülke için öyle. Çok özgün biçimde üçlü bir rekabet çıkarmış olan bu yaşlı kentte 3. taraf da bu maçların içinde hissediyor kendini.Tek taraflı derbilerYani ‘derbi maç sadece maç değil.’ Boca-River derbilerini maç öncesi gösteriler tribünler için izliyorum ben daha çok. Çünkü bir arada yaşama, yarışma, tartışma, çekişme ve birbirini iğneleme kültürünün cisim bulduğu yerler tribünler...Bizde ise bir avuç konuk seyirci tribünlere alındığından beri derbiler karşılıklı olmaktan çıktı. İki maça bölündü. Maç kimin sahasında oynanıyorsa derbiyi o taraf yaşıyor, karşı taraf kurbanlık oyuncular gibi sahaya çıkıyor. Bir avuç konuk takım taraftarının maça alınması bu gerçeği değiştirmiyor, tersine güçlendiriyor. Bu taraftarlar kamçılar, pardon polis copları içinde sokuluyor, tribüne değil kafese konuyor. Aşağılık köleler gibi. Bu düpedüz bir Linç ortamı.İşte bu ortam yüzünden maçlar bir anda pet şişeyle adam vurma eğlencesine dönüşebiliyor. Dışarıda can ciğer arkadaş olan futbolcular birbirine giriyor. Koridorlarda futbolculara saldırılıyor. Konuk taraftara her türlü taciz yapılıyor.Pazar günü sıra Fenerbahçe’nindi. İçinde bazen küfür sosu olsa da, rakibi iğneleyen pankartlar, sloganlar zekâ ürünüydü, hoştu... Ama tek taraflı olduğu için benim gibi tarafsızlara tad vermedi. Belli ki Fenerliler son dokuz maçı kazanmanın özgüveni içindeydi.Ne var ki bu özgüven ortamında bile şiddet kendini gösterebildi. Futbolcular birbirine girdi, yardımcı hakemin kafası yarıldı. Sadece işini yapan Lig TV kameramanı da yaralandı. Konuk kaleciye lazerler tutuldu... Sanıyor musunuz ki, dünya basını bu bizim derbilerle futbol açısından ilgileniyor. Hayır, pet şişe debisinden beri bu maçların şiddet yanıyla ilgileniyor. Pazar günü de aradıklarını buldular... Başka yerde olsa hakemin yaralanması maçın oynanmaması için yeterli neden olurdu. Medya mensubunun yaralanması, medyanın maçı boykot etmesine yol açabilirdi.Sakın ‘birkaç kendini bilmez’ lafını gevelemesin kimse. Meşum İsviçre maçından bu yana şiddet organize bir şey futbolda. Asıl bu terörizm işte. Meşum pet şişe derbisi, talimatla tamamlattırıldığından bu yana muktedirler buna göz yumuyor. Her milli maçta bu ortam muktedirler eliyle örgütleniyor. Bursaspor-Diyarbakırspor maçındaki örgütlü linç ortamı, ‘iki taraf arasındaki çatışma’ya indirgenerek geçiştiriliyor, üstelik bir de Ermenistan milli maçıyla ödüllendiriliyor.Derbilerin futbol maçı değil de, her an şiddetin boy atacağı birer güvenlik konusu olarak görüldüğü hakem atamalarından belli. Bu maçlara verilecek hakemlerde aranan tek özellik gerilimle baş etmeleri... Bu yüzden, sürekli maçı durduran, yeniden başlatma konusunda hiç acele etmeyen, devre sonlarına laf olsun diye birkaç dakika ekleyen, enti püften şeylere kart gösterip de, ev sahibi futbolcuların şiddet hareketlerini görmemezlikten gelen Bünyamin Gezer derbinin ‘ideal’ polisi, pardon hakemi oluyor... Maç asayişle ilgili bir adli olaya dönüşünce zavallı Keita, Tanıl Bora’nın çok hoş deyişiyle, “Deliller kararmasın diye, koşup sahaya atılan bardağı zapta geçirtiyor.”Korkudan kahramanlarŞiddetin kökünde yenilme korkusu, ‘yenilirsen mahvolursun’ korkusu var. Rakibin yenilgisine kendi yenginizden fazla sevinebilirsiniz. Her durumda rakibinizin oynadığı takımı tutabilirsiniz. Bunlar bence olağan. Bir yere kadar rekabetin şanından. Ama bu sevinç için bile güçlü ve dişli bir rakibe ihtiyacınız var. Sıkıştığında şiddete yönelmek, her yola başvurup rakibi yıldırmaya, ezmeye çalışmak bizatihi rekabetin düşmanı... ‘Yenilme korkusu’, bir arada hakça yarışma ve çekişmeyi göze alamayan muktedirlerin yukarıdan aşağıya yaydıkları bir korku... Bu korku sahaya doğru indikçe kabadayılık biçiminde gösteriyor kendini.Sadece Bilica ve Arda’ya değineyim. Şimdiye kadar sıradan takımlarda oynayıp da bir anda Fenerbahçe formasına nail olan Bilica, Sarı-Lacivertli topluluğa futboluyla kendini kabul ettireceğine kolay yolu seçiyor... Her fırsatta rakip futbolcularla horozlanıyor.Galatasaray kaptanlığına kadar yükselen Arda, başarı ve iktidar kazandıkça kendisini sınırlayıp benliğini geri atacağına, her şeyi yapabilecek, herkese laf yetiştirecek ama hiçbir eleştiriye tahammül etmeyecek bir yerde görüyor kendini. Banu Yelkovan’ın dün bu sayfalarda çözümlediği gibi takım arkadaşlarını ve oyun disiplinini unutup tek başına kahramanlığa, ‘Tarkanlığa’ soyunuyor. Arkadaşlarının ve taraftarının sakin bir lidere ihtiyaç duyduğu bir maçın öncesinde durduk yerde rakibe dayılanarak işi tek kişilik bir davaya dönüştürüyor. Kendi takımını pasifize ediyor. Boyun eğmeyenin...Derbideki futbol mu? Fazla söze gerek yok. Rasyonalizm bir kez daha pragmatizme yenildi... Daum, kazanmaya yetecek futbolu oynatan bir hoca. Bu yüzden adı hiçbir zaman uluslararası hedefleri olan büyük takımlarla anılmıyor. Türkiye sınırları içinde başarılı olmanın sırrını almış. Başkanı öveceksin, her fırsatta milli ezikliğimiz gıdıklayacaksın, ne olursa olsun, özellikle de Saracoğlu’ndaki Galatasaray maçlarını kazanacaksın.Daum futbol çıtasını realist seviyede tutuyor. Fenerbahçe’ye garanti oynayacağı futbolu oynatıyor. Rakibe basıp oyunu temposunu düşürüyor, uzun toplarla ve Alex’le sonuca gidiyor, öne geçince maçı uyutuyor. Antep’teki gibi son dakikada maçı, birkaç yıl önce Denizli’de olduğu gibi şampiyonluğu vermek var ama olsun, bu kadarı bile onu Türkiye’de ‘dahi’ yapmaya yetiyor. Türkiyer Ligi’nde geçerliliği olan bu futbol Twente gibi çağdaş futbol oynamaya çalışan bir takıma sökmese de Avrupa’nın ikinci lig play-offları olan Avrupa Ligi gruplarında şimdilik yetiyor... Pazar gecesi de maçın baskısı altında pasifize olmuş Galatasaray’ı sert baskıyla durdurdu Daum. Kanatları tıkadı. Orta alanda bastı. İlk onbeş dakika hızlı çıkıp golü buldu. Sonra maçı yavaşlattı, aralarda vurdu.Michels-Sacchi geleneğinden gelen Rijkaard’ın kafasında tek bir futbol var. Dünyada oynanan günün en ileri futbolu bu. Onun çıtası en yukarıda duruyor, maça ve duruma göre inmiyor. Aldığı takımı bu düzeye çıkarmaya çalışıyor sadece. Futbolun en rasyonelinin peşinde. Bu yüzden Rijkaard başarılı olur, ya da kovulur ama adı hep dünya futbolunun en ileri takımlarıyla anılır... Galatasaray’da da bunu deniyor. Bu kadroyla işi zor; zamana ve yenilemelere ihtiyacı var. Yenilgileri kolay sindiremeyen yöneticilere ne kadar dayanacak belli değil . Ufkunu genişleteceğine her şeyi kendi dar ve köhne ufkunun içine sıkıştırmaya alışmış ulemaya da. Ancak şu kısacık sürede bizim sahalara dünya futbolunun problematiklerini getirdiği kesin. Pazar gecesi de bunu denedi, ama rekabetin şiddetine ve oyuncularının yenilme korkusuna yenildi. Pragmatik olsa belki puan alırdı ama buna tenezzül etmedi. Böyle oynatmayı bilmiyordur zaten.
Artık her büyük maça ‘derbi’ deniyor. Sorun değil. Ancak has anlamıyla derbi, bütün bir şehrin meşgul olduğu maçlar için kullanılan bir terim. Örneğin geçen haftaki Boca-River maçı... Örneğin bu cumartesi oynanacak Arsenal-Tottenham maçı... Kuzey Londra’da futbolla ilgilenen ilgilenmeyen herkes şimdiden tarihiyle, anılarıyla, güncel hikâyeleriyle bu maçı iliklerinde yaşamaya başladı. Maçtan sonra da en az bir hafta onunla yatıp kalkacak.Bir arada yaşama ve birbirine tahammül etme sınavı derbiler. Bir şehrin toplu sınavı. Fenerbahçe-Galatasaray derbileri de İstanbul için, hattâ ülke için öyle. Çok özgün biçimde üçlü bir rekabet çıkarmış olan bu yaşlı kentte 3. taraf da bu maçların içinde hissediyor kendini.Tek taraflı derbilerYani ‘derbi maç sadece maç değil.’ Boca-River derbilerini maç öncesi gösteriler tribünler için izliyorum ben daha çok. Çünkü bir arada yaşama, yarışma, tartışma, çekişme ve birbirini iğneleme kültürünün cisim bulduğu yerler tribünler...Bizde ise bir avuç konuk seyirci tribünlere alındığından beri derbiler karşılıklı olmaktan çıktı. İki maça bölündü. Maç kimin sahasında oynanıyorsa derbiyi o taraf yaşıyor, karşı taraf kurbanlık oyuncular gibi sahaya çıkıyor. Bir avuç konuk takım taraftarının maça alınması bu gerçeği değiştirmiyor, tersine güçlendiriyor. Bu taraftarlar kamçılar, pardon polis copları içinde sokuluyor, tribüne değil kafese konuyor. Aşağılık köleler gibi. Bu düpedüz bir Linç ortamı.İşte bu ortam yüzünden maçlar bir anda pet şişeyle adam vurma eğlencesine dönüşebiliyor. Dışarıda can ciğer arkadaş olan futbolcular birbirine giriyor. Koridorlarda futbolculara saldırılıyor. Konuk taraftara her türlü taciz yapılıyor.Pazar günü sıra Fenerbahçe’nindi. İçinde bazen küfür sosu olsa da, rakibi iğneleyen pankartlar, sloganlar zekâ ürünüydü, hoştu... Ama tek taraflı olduğu için benim gibi tarafsızlara tad vermedi. Belli ki Fenerliler son dokuz maçı kazanmanın özgüveni içindeydi.Ne var ki bu özgüven ortamında bile şiddet kendini gösterebildi. Futbolcular birbirine girdi, yardımcı hakemin kafası yarıldı. Sadece işini yapan Lig TV kameramanı da yaralandı. Konuk kaleciye lazerler tutuldu... Sanıyor musunuz ki, dünya basını bu bizim derbilerle futbol açısından ilgileniyor. Hayır, pet şişe debisinden beri bu maçların şiddet yanıyla ilgileniyor. Pazar günü de aradıklarını buldular... Başka yerde olsa hakemin yaralanması maçın oynanmaması için yeterli neden olurdu. Medya mensubunun yaralanması, medyanın maçı boykot etmesine yol açabilirdi.Sakın ‘birkaç kendini bilmez’ lafını gevelemesin kimse. Meşum İsviçre maçından bu yana şiddet organize bir şey futbolda. Asıl bu terörizm işte. Meşum pet şişe derbisi, talimatla tamamlattırıldığından bu yana muktedirler buna göz yumuyor. Her milli maçta bu ortam muktedirler eliyle örgütleniyor. Bursaspor-Diyarbakırspor maçındaki örgütlü linç ortamı, ‘iki taraf arasındaki çatışma’ya indirgenerek geçiştiriliyor, üstelik bir de Ermenistan milli maçıyla ödüllendiriliyor.Derbilerin futbol maçı değil de, her an şiddetin boy atacağı birer güvenlik konusu olarak görüldüğü hakem atamalarından belli. Bu maçlara verilecek hakemlerde aranan tek özellik gerilimle baş etmeleri... Bu yüzden, sürekli maçı durduran, yeniden başlatma konusunda hiç acele etmeyen, devre sonlarına laf olsun diye birkaç dakika ekleyen, enti püften şeylere kart gösterip de, ev sahibi futbolcuların şiddet hareketlerini görmemezlikten gelen Bünyamin Gezer derbinin ‘ideal’ polisi, pardon hakemi oluyor... Maç asayişle ilgili bir adli olaya dönüşünce zavallı Keita, Tanıl Bora’nın çok hoş deyişiyle, “Deliller kararmasın diye, koşup sahaya atılan bardağı zapta geçirtiyor.”Korkudan kahramanlarŞiddetin kökünde yenilme korkusu, ‘yenilirsen mahvolursun’ korkusu var. Rakibin yenilgisine kendi yenginizden fazla sevinebilirsiniz. Her durumda rakibinizin oynadığı takımı tutabilirsiniz. Bunlar bence olağan. Bir yere kadar rekabetin şanından. Ama bu sevinç için bile güçlü ve dişli bir rakibe ihtiyacınız var. Sıkıştığında şiddete yönelmek, her yola başvurup rakibi yıldırmaya, ezmeye çalışmak bizatihi rekabetin düşmanı... ‘Yenilme korkusu’, bir arada hakça yarışma ve çekişmeyi göze alamayan muktedirlerin yukarıdan aşağıya yaydıkları bir korku... Bu korku sahaya doğru indikçe kabadayılık biçiminde gösteriyor kendini.Sadece Bilica ve Arda’ya değineyim. Şimdiye kadar sıradan takımlarda oynayıp da bir anda Fenerbahçe formasına nail olan Bilica, Sarı-Lacivertli topluluğa futboluyla kendini kabul ettireceğine kolay yolu seçiyor... Her fırsatta rakip futbolcularla horozlanıyor.Galatasaray kaptanlığına kadar yükselen Arda, başarı ve iktidar kazandıkça kendisini sınırlayıp benliğini geri atacağına, her şeyi yapabilecek, herkese laf yetiştirecek ama hiçbir eleştiriye tahammül etmeyecek bir yerde görüyor kendini. Banu Yelkovan’ın dün bu sayfalarda çözümlediği gibi takım arkadaşlarını ve oyun disiplinini unutup tek başına kahramanlığa, ‘Tarkanlığa’ soyunuyor. Arkadaşlarının ve taraftarının sakin bir lidere ihtiyaç duyduğu bir maçın öncesinde durduk yerde rakibe dayılanarak işi tek kişilik bir davaya dönüştürüyor. Kendi takımını pasifize ediyor. Boyun eğmeyenin...Derbideki futbol mu? Fazla söze gerek yok. Rasyonalizm bir kez daha pragmatizme yenildi... Daum, kazanmaya yetecek futbolu oynatan bir hoca. Bu yüzden adı hiçbir zaman uluslararası hedefleri olan büyük takımlarla anılmıyor. Türkiye sınırları içinde başarılı olmanın sırrını almış. Başkanı öveceksin, her fırsatta milli ezikliğimiz gıdıklayacaksın, ne olursa olsun, özellikle de Saracoğlu’ndaki Galatasaray maçlarını kazanacaksın.Daum futbol çıtasını realist seviyede tutuyor. Fenerbahçe’ye garanti oynayacağı futbolu oynatıyor. Rakibe basıp oyunu temposunu düşürüyor, uzun toplarla ve Alex’le sonuca gidiyor, öne geçince maçı uyutuyor. Antep’teki gibi son dakikada maçı, birkaç yıl önce Denizli’de olduğu gibi şampiyonluğu vermek var ama olsun, bu kadarı bile onu Türkiye’de ‘dahi’ yapmaya yetiyor. Türkiyer Ligi’nde geçerliliği olan bu futbol Twente gibi çağdaş futbol oynamaya çalışan bir takıma sökmese de Avrupa’nın ikinci lig play-offları olan Avrupa Ligi gruplarında şimdilik yetiyor... Pazar gecesi de maçın baskısı altında pasifize olmuş Galatasaray’ı sert baskıyla durdurdu Daum. Kanatları tıkadı. Orta alanda bastı. İlk onbeş dakika hızlı çıkıp golü buldu. Sonra maçı yavaşlattı, aralarda vurdu.Michels-Sacchi geleneğinden gelen Rijkaard’ın kafasında tek bir futbol var. Dünyada oynanan günün en ileri futbolu bu. Onun çıtası en yukarıda duruyor, maça ve duruma göre inmiyor. Aldığı takımı bu düzeye çıkarmaya çalışıyor sadece. Futbolun en rasyonelinin peşinde. Bu yüzden Rijkaard başarılı olur, ya da kovulur ama adı hep dünya futbolunun en ileri takımlarıyla anılır... Galatasaray’da da bunu deniyor. Bu kadroyla işi zor; zamana ve yenilemelere ihtiyacı var. Yenilgileri kolay sindiremeyen yöneticilere ne kadar dayanacak belli değil . Ufkunu genişleteceğine her şeyi kendi dar ve köhne ufkunun içine sıkıştırmaya alışmış ulemaya da. Ancak şu kısacık sürede bizim sahalara dünya futbolunun problematiklerini getirdiği kesin. Pazar gecesi de bunu denedi, ama rekabetin şiddetine ve oyuncularının yenilme korkusuna yenildi. Pragmatik olsa belki puan alırdı ama buna tenezzül etmedi. Böyle oynatmayı bilmiyordur zaten.
Eskilerden...
Türkiye Kupası...
Gazoz Kapağı Toplayan Bakkal Çırağı :)
Sen anlayana kadar yazacağız demek ki. Sahada olanları yazacak yüz olsa bırakırsın Emre'nin avukatlığını ama yok işte...Kendine aptal muamelesi yapılması hoşuna gidiyorsa yapayım o zaman...
Sen kendi yazdığının cevabını veremiyorsun...Bırak maç sonu verilen süslü demeçleri...Ha memurluk sınavlarında çıkmaz bu sorular ben öğreteyim sağını solunu.SAĞ sarmısak ,SOL soğan öyle aklında tutabilirsin belki.Darbe aldığı taraftan sol ayağı yani kırıldı.Rakibin kırılan ayağına vurmuş olsaydı diye saçmalamanı eleştirdim ben,şanssızlık elbette,ama kart çıkmaz o pozisyona diyorsan yuh derim sana, bır daha ızlesen anlar mısın acaba...O kart çıksa sizi yenerdik diyen var mı ? O sığlık sizde var bizde hiç olmadı...Sadece skora bakıp maç öncesi ve maç içinde olanları görmek istemiyorsun bende GÖZÜNE sokuyorum sadece.Ah bir de anlayacak olsan daha aklı başında yazabileceksın ama nerde.Şimdi sapıtıp Emre kadar taş atarsın kafamıza,tek yapabildiğin o zaten ne yazık ki.
Sen kendi yazdığının cevabını veremiyorsun...Bırak maç sonu verilen süslü demeçleri...Ha memurluk sınavlarında çıkmaz bu sorular ben öğreteyim sağını solunu.SAĞ sarmısak ,SOL soğan öyle aklında tutabilirsin belki.Darbe aldığı taraftan sol ayağı yani kırıldı.Rakibin kırılan ayağına vurmuş olsaydı diye saçmalamanı eleştirdim ben,şanssızlık elbette,ama kart çıkmaz o pozisyona diyorsan yuh derim sana, bır daha ızlesen anlar mısın acaba...O kart çıksa sizi yenerdik diyen var mı ? O sığlık sizde var bizde hiç olmadı...Sadece skora bakıp maç öncesi ve maç içinde olanları görmek istemiyorsun bende GÖZÜNE sokuyorum sadece.Ah bir de anlayacak olsan daha aklı başında yazabileceksın ama nerde.Şimdi sapıtıp Emre kadar taş atarsın kafamıza,tek yapabildiğin o zaten ne yazık ki.
27 Ekim 2009 Salı
Avukat Hastalığı : Geçici Körlük !
''Maçın başında Baros'a yaptığı faulde rakibin kırılan ayağına vurmuş olsaydı bugün maçla ilgili sadece bunu konuşuyor olacaklardı.''
İki ihtimal var ya diğer ayağına müdahale var ya da sol bacağına müdahale etti ama ayağına vurmadığı için sakatlıkta suçu yok deniyor.Nural utanmasa çime takıldı Emre'nin ne kabahati var diyecek.Arkadan gelip o kadar sert bir şekilde girdi ki ayağına vurmadan ayak tarak kemiğini kıracak kadar bodozlama girdi,hakem kart çıkaramadı...
Bazı insanlar avukatlığa soyunduklarında gözlerine perde iner olanı değil istediklerini görürler,buna tıpta geçici körlük denir genelde avukatlarda görülen bir hastalıktır.Olayın fotoğrafı bu,baktıklarında anlayabileceğine inansam bulup videosunu da koyarım ama değmez uğraşmaya.Kasıt yoktur ama sarı kartlık kontrolsüz bir sertlik vardır.Bu da resmi açıklama;
Sağlık Raporu: Milan Baros
Emre Belözoğlu ile bir pozisyonda giriştiği ikili mücadele sonucu sakatlanarak oyunu terk etmek zorunda kalan Milan Baros, soyunma odasında yapılan ilk müdahalenin ardından Bakırköy Acıbadem Hastanesine nakledilmiştir. Yapılan ayrıntılı muayene ve tetkiklerde sol ayak ikinci ve üçüncü tarak kemiklerinde kırıklar tespit edilen Milan Baros’un ayağı hemen alçıya alınarak hastaneden taburcu edilmiştir.
Taraftar Tepkisi
Her maçta tribünde böyle bir adam vardır mutlaka.Üzerinde Javier Mascherano'nun Liverpool forması...Verdiği tepki ve tribündeki diğer kişilerin haline bakınca tuhaf bir şey olduğu belli.Seneler önce gittiğim bir Altay maçında maçın başlama düdüğü ile beraber yanımızda oturan bir taraftar ayağa kalkmış ve hiç neden yokken hakeme küfür etmeye başlamıştı.Bazı insanlar evde hanıma,işte patrona yapamadığını tribünde hakeme yapıyor çoğu zaman...Bunun adı da stres atma oluyor.
Boy Farkı...
İbrahimovic'in ilk golünü izleyin tavsiye ederim,o vuruşu yapan insan mı diye düşünün.Barcelona maçı gene seyir zevki açısından üst düzeydi.Liverpool-M.United maçını görünce bu ülkede oynanan oyunun futbol olduğunu söylemek zor.Boca-River maçında kimler yoktu ki? Ortega,Almeyda,Gallardo,Riquelme,Palermo tam şenlikti.Maç 1-1 goller Gallardo ve Palermo'dan.İki fotoğraftaki boy farkı ilginç görünüyor.Kaleci İvesa zaten ligin en uzunu 2.05 cm...Nihat tam küçük enişte modunda.
Maçtan Geriye Kalanlar # 2
Polisinde ,taraftarında çoğu eğitimsiz...İnsanlar maça gidip takımını destekleyip futbol izleyeceğine içip polise ve rakip taraftara saldırıyor.
Takım ayırımı yapmadan bu ülkenin sorunu. Cezalar caydırıcı olmayınca her maç öncesi benzer görüntüler çıkıyor.
Bir kişiyi 7-8 polis copluyor adam o kadar sarhoş ki yediği dayağın farkında bile değil.
Eğitim şart...
Aydın 2006 senesinde Konya'da 90+2 de attığı golün ekmeğini yiyor hala.Bu kadar hırslı maçta koşmuyor çoğu zaman.
Atılan maddeyi alıp kenara gitmesi saçma oldu ama onu durduracak kaptan ondan daha sinirliydi maçta.
Anlatmak istediğimiz tam da bu aslında bu hareketi rakip yapınca kart göstereceksen buna da göstereceksin.
Tarih atılamayanı değil golü yazıyor sonuçta,1-0 iken kaçan fırsat sonucu etkiledi.
Maç iptal edilmeliydi diyen bile var, taraftar değil her hafta TV ye çıkıp fetva verenler bunlar.55 bin kişiye maç iptal eve gidin denmez Türkiye'nin en büyük maçında.Ama kafasına dikiş atılan adam sahaya sürekli bir şey atılırken ne kadar sağlıklı karar verir acaba ? Niye 4. hakem var ne işe yarar? Sahaya girenlerin kramponlarına bakmaya mı?
Geçen sezon bunlar sadece ASY de oluyor diyen zeka özürlü Volkan Demirel görmüyor mu bunu?
Defalarca Liverpool-M.United maçına çıkan Kewell anlam veremezken atılanlara, üç geri zekalı gülümsüyorlar olanlara.Kendi kafasına gelse güler mi acaba?
Takımın çok iyi bir taktik ile çıkardı sahaya...Keita ve Sabri'yi Vederson ve Carlos ile Elano ve Arda'yı Topuz ve Gökhan ile kilitledi.Emre ve Cristian'da kanatlara destek olunca oyun Galatasaray açısından açmaza girdi.
26 Ekim 2009 Pazartesi
Maçtan Geriye Kalanlar...
Maçla ilgili teknik taktik konuşmak çok anlamlı değil bu maçta,herkes kim ne yapmışla değil sonuç ne olmuşla ilgilenir doğal olarak.Beşiktaş,Trabzonspor,Milan'la oynasak ne oynadık kim ne yaptı konuşulur ama FB maçı iki taraf içinde farklıdır.Kazanan keyiflenir,yenilenin keyfi kaçar.FB yenilelim ama sene sonu şampiyon olalım ya da Galatasaray'ı yenelim gerekirse şampiyon olmayalım aptalca,mantıksız açıklamalardır,yapanı ciddiye almam.Bu maçta sahaya koyduğu hırs ve girdiği gol pozisyonu sayısı ile Fenerbahçe daha iyiydi ama sahada olanlara bakmayıp yendik işte bahane uydurmayın havasında olmasın kimse de.Daum bile 2-1 iken 2-2 olsa dahi diyenler beni asacaktı diyecek kadar tanıyor bu ülkedekileri.Israrla çıkmayan kartlar,herkesin ofsayt dediği gol,tartışılan penaltı bu maçta oldu başka yerde değil.
Gelelim maçta neler olduğuna...Hadi maç başlar süre geçer sert oynanır sinirler gerilir anlarım (Keita'nın yumruğu mesela) ama ısınmaya çıkan oyuncular nasıl birbirine girer anlamak zor.Arda'ya kızdım sen takımın kaptanısın ona göre davransana daha üç gün önce gelmiş adamla muhatap olup küfür edip üstüne yürüyorsun.Cristian'ın asıl terbiyesizliği hiç neden yokken Arda'yı itmesi değil olaydan 2-3 saat sonra basın toplantısında yalan söylemesiydi.Görüntüler açıkken utanmadan ayağıma bastı diye konuşabildi.Kendine yakışanı yaptı belki de...Saha karıştı Kazım,Cristian,Bilica ve Arda daha maç başlamadan ihraç edilmeliydi yaptıkları ile ama onu yapacak yürek yok bu hakemlerde.
Bu pozisyona penaltı dedi TV de Rıdvan...Buna artık Türkiye liginde bile panaltı çalmıyorlar diyeyim bende.Ayrıca Servet'ten çok Lugano çekiyor rakibini, forma yırtılacak neredeyse.
Gelelim maçta neler olduğuna...Hadi maç başlar süre geçer sert oynanır sinirler gerilir anlarım (Keita'nın yumruğu mesela) ama ısınmaya çıkan oyuncular nasıl birbirine girer anlamak zor.Arda'ya kızdım sen takımın kaptanısın ona göre davransana daha üç gün önce gelmiş adamla muhatap olup küfür edip üstüne yürüyorsun.Cristian'ın asıl terbiyesizliği hiç neden yokken Arda'yı itmesi değil olaydan 2-3 saat sonra basın toplantısında yalan söylemesiydi.Görüntüler açıkken utanmadan ayağıma bastı diye konuşabildi.Kendine yakışanı yaptı belki de...Saha karıştı Kazım,Cristian,Bilica ve Arda daha maç başlamadan ihraç edilmeliydi yaptıkları ile ama onu yapacak yürek yok bu hakemlerde.
Sola Kewell'ı ortaya Elano'yu alıp maça Arda'sız başlamak çok yerinde olurdu ama teknik ekipte bunu yapamadı.Maçın başında olanlardan sonra Arda'nın kötü maç çıkaracağı aşağı yukarı belli idi.
Ailecek çok üzülmüş ! Emre...Hakem 2.dk da sarı kart çıkaracak yürekte olsa hem maç bu kadar sert geçmeyecek hem de Emre,Kazım,Cristian bu kadar hakemden yüz bulamayacaktı.Maça Nonda ile başlamalı diyenler Baros farkını görmüştür 2.dk dan sonra.Baros sakatlanıp çıkınca Elano hamlesi de anlamsız oldu,derinlemesine attığı etkili paslar (Panathianikos,BJK ve S.Graz maçında golle sonuçlanan paslar)Baros'ın stiline uygun,Nonda'nın değil.Bilica Lugano arasında top ezen Nonda yerine etkili koşular yapacak Baros tam bu maçın adamıydı.Geçen sezon Galatasaray-Sivasspor maçında Baros karşısında Bilica'nın düştüğü durumu hatırlayanlar daha iyi anlar.
Gol olmadığında herkes hem fikir...
Penaltı diyen de var,alakası yok kendini bıraktı diyende.İş ahlakı on numaradır Alex'in ama geçtiğim an dokunursa yerdeyim bu stadta Collina olsa çaldırırım o düdüğü havasında.Resme değil görüntüye bakınca kesin penaltı diyen FB li bile az...Erman Toroğlu ağzı ile penaltı gibi penaltı değildi sanki.Ya da şöyle somut bir örnekle bitireyim.Nonda ceza sahasına girerken Lugano az da olsa bir müdahale yaptı,bir şey yapmadım diye hakeme ağlaşırken bir baktı ki Nonda'ya kart çıkıyor anında uzadı olay mahalinden.Şimdi ikisini de tanıyoruz Alex'in kendini yere atma ihtimali ne ise Nonda'nın da o kadardır.Önemli olan aynı hakemin aynı maçta çok benzer müdahalelere yaptığı iki bambaşka yorum.Biri penaltı,diğeri aldatmaya yönelik hareket ve sarı kart.
Bu stadta sahaya bir şey atılmaz yalanı 7-8 senedir dillerde.Hasan Şaş'a yumurta,Mondragon'a ses bombası,Eser Özaltındere ve Gerets'in kafasına atılanlar nedeni ile yaralanmalar. Fark şu, bu stadta neredeyse her sene oluyor ceza yok, ASY de beş sene biriken nefret bir kere de kusuldu 5 maç ile ödedi.Bu sene hekemin kafası yarıldı, Keita'nın yüzüne yabancı madde geldi atılan onlarca suyu saymıyorum gelecek ceza lütfen 1 maç olur herhalde.Onu da utanmasalar para cezasına çevirip Bonus Card a beşe bölerler.
Maçın en güzel fotoğrafı...Adamlığı,futbolu bir kenera,sadece bu görüntü için bile tüm Galatasaray'lılar sever Kral Harry'i...Kim ne derse desin umurumuzda değil.
İlginç olan güreşte bile faul olan harekete hala faul çalamamıştı hakem,sonunda yumruğu atınca Keita düdük çalmak zorunda kaldı.Adamı çalım ile geçecek beline sarılıp ayağı ile geçmesini engelleyince vurdu Carlos'a...Hak etti kırmızı kartı,maçın kaderi değişti belki de.Bir maçta bir takım 38 tane faul yapıp tek sarı kart o da lütfen görüyorsa o hakem eyyamcıdır,kimse bana masal anlatmasın.Kazım,Emre,Bilica,Gökhan,Cristian maçı sarı kartsız bitirdi ise bu hakemin ayıbıdır.Ofsayttan atılan gol ve tartışmalı penaltı sonrası bir de çıkaramadığı kartlar 5-6 hafta dinlendirilmesine yol açacak sonuçta.
Bu pozisyonda Keita'nın hareketini savunan yok ancak bunu Lugano'nun geçen sene Emre'ye vurması ile ilişkilendirmek saçmalık.Carlos çalımı yediği an geçileceği için beline sarılıp indirirken sinirlenen Keita vurdu suratına,Lugano ise sinsice arkadan gelip kalleşce kafa atmıştı,fark var !
Çok kötü maç çıkardı Leo Franco,yaptığı iki hatadan biri gol ile sonuçlandı.Sarp,Ayhan,Zan ve Servet bu form düzeyinde iken Casillas olsa yer bu golleri.Son üç lig maçında yene 9 golü ! kaleciye fatura etmek saçmalık olur.Gözünden ve dişlerinden problemi varmış centilmen FB taraftarı lazerle tedavi etti o ayrı.Galatasaray taraftarıdır bunu yapan günahlarını almayalım,bu stadta olmaz böyle şeyler.
Bu pozisyona penaltı dedi TV de Rıdvan...Buna artık Türkiye liginde bile panaltı çalmıyorlar diyeyim bende.Ayrıca Servet'ten çok Lugano çekiyor rakibini, forma yırtılacak neredeyse.