
30 Ekim 2009 Cuma
U-17 Milli Takımı

Hafta Sonu Futbol

17:00 Arjantin-Nijerya / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
21:30 Borussia Dortmund-Hertha Berlin / TRT 3
31 Ekim Cumartesi
14:45 Arsenal-Tottenham / Spormax
16:30 Wolfsburg-Mainz / TRT 3
17:00 Fulham-Liverpool / Spormax
19:00 Juventus-Napoli / NTV Spor
19:00 Real Madrid-Getafe / NTV
19:30 Manchester United-Blackburn / Spormax
20:00 Bordeaux-Monaco / Kanal A
20:00 Beşiktaş-Ankaragücü / Lig TV
20:00 Yeni Zelanda-Türkiye / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
20:45 PSV-Vitesse / Futbol Smart
21:00 Osasuna-Barcelona / NTV Spor
22:00 St Etienne-Lyon / Kanal A
23.00 A.Bilbao-Atl.Madrid / NTV Spor
1 Kasım Pazar
13:30 Ajax-Feyenoord / Futbol Smart
16:00 Galatasaray-Sivasspor / Lig TV
16:00 Livorno-İnter / NTV Spor
16:30 Freiburg-Hoffenheim / TRT 3
18:00 Birmingham-Manchester City / Spormax
18:30 E.Frankfurt-Bochum / TRT 3
20:00 Kayserispor-Fenerbahçe / Lig TV
20:30 İtalya-Uruguay / TRT 3 (U-17 Dünya Kupası)
29 Ekim 2009 Perşembe
Ronaldo'dan Açıklama...
Tuncay Şanlı Türk Milli Takımı'nın en iyi oyuncularından biri. Premier Lig'de birkaç kez ona karşı oynamıştım. Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bence en iyi oyuncunuz olabilir. Ayrıca Tuncay hala çok genç ve kendini geliştirebilir. Dünya Kupası'na gidemediğiniz için şanssız, ama bunu kafasına takmadan çalışmaya devam etmesi lazım.
NTVspor dan Emek Ege C.Ronaldo ile röportaj yapmış,şimdi TV de izledim...Bir cümlesi ilginç ve komik geldi bana.Ronaldo,Tuncay'ı 19-20 yaşında falan sanıyor galiba...Kendisi 1983 doğumlu iken Tuncay 1982 li aslında.
Türkiye Kupası Maçının Ardından...



Yalancı Çobanların Oyunu...

28 Ekim 2009 Çarşamba
Hafta Arası Futbol...
Maçtan Geriye Kalanlar # 4

Maçtan Geriye Kalanlar # 3

Artık her büyük maça ‘derbi’ deniyor. Sorun değil. Ancak has anlamıyla derbi, bütün bir şehrin meşgul olduğu maçlar için kullanılan bir terim. Örneğin geçen haftaki Boca-River maçı... Örneğin bu cumartesi oynanacak Arsenal-Tottenham maçı... Kuzey Londra’da futbolla ilgilenen ilgilenmeyen herkes şimdiden tarihiyle, anılarıyla, güncel hikâyeleriyle bu maçı iliklerinde yaşamaya başladı. Maçtan sonra da en az bir hafta onunla yatıp kalkacak.Bir arada yaşama ve birbirine tahammül etme sınavı derbiler. Bir şehrin toplu sınavı. Fenerbahçe-Galatasaray derbileri de İstanbul için, hattâ ülke için öyle. Çok özgün biçimde üçlü bir rekabet çıkarmış olan bu yaşlı kentte 3. taraf da bu maçların içinde hissediyor kendini.Tek taraflı derbilerYani ‘derbi maç sadece maç değil.’ Boca-River derbilerini maç öncesi gösteriler tribünler için izliyorum ben daha çok. Çünkü bir arada yaşama, yarışma, tartışma, çekişme ve birbirini iğneleme kültürünün cisim bulduğu yerler tribünler...Bizde ise bir avuç konuk seyirci tribünlere alındığından beri derbiler karşılıklı olmaktan çıktı. İki maça bölündü. Maç kimin sahasında oynanıyorsa derbiyi o taraf yaşıyor, karşı taraf kurbanlık oyuncular gibi sahaya çıkıyor. Bir avuç konuk takım taraftarının maça alınması bu gerçeği değiştirmiyor, tersine güçlendiriyor. Bu taraftarlar kamçılar, pardon polis copları içinde sokuluyor, tribüne değil kafese konuyor. Aşağılık köleler gibi. Bu düpedüz bir Linç ortamı.İşte bu ortam yüzünden maçlar bir anda pet şişeyle adam vurma eğlencesine dönüşebiliyor. Dışarıda can ciğer arkadaş olan futbolcular birbirine giriyor. Koridorlarda futbolculara saldırılıyor. Konuk taraftara her türlü taciz yapılıyor.Pazar günü sıra Fenerbahçe’nindi. İçinde bazen küfür sosu olsa da, rakibi iğneleyen pankartlar, sloganlar zekâ ürünüydü, hoştu... Ama tek taraflı olduğu için benim gibi tarafsızlara tad vermedi. Belli ki Fenerliler son dokuz maçı kazanmanın özgüveni içindeydi.Ne var ki bu özgüven ortamında bile şiddet kendini gösterebildi. Futbolcular birbirine girdi, yardımcı hakemin kafası yarıldı. Sadece işini yapan Lig TV kameramanı da yaralandı. Konuk kaleciye lazerler tutuldu... Sanıyor musunuz ki, dünya basını bu bizim derbilerle futbol açısından ilgileniyor. Hayır, pet şişe debisinden beri bu maçların şiddet yanıyla ilgileniyor. Pazar günü de aradıklarını buldular... Başka yerde olsa hakemin yaralanması maçın oynanmaması için yeterli neden olurdu. Medya mensubunun yaralanması, medyanın maçı boykot etmesine yol açabilirdi.Sakın ‘birkaç kendini bilmez’ lafını gevelemesin kimse. Meşum İsviçre maçından bu yana şiddet organize bir şey futbolda. Asıl bu terörizm işte. Meşum pet şişe derbisi, talimatla tamamlattırıldığından bu yana muktedirler buna göz yumuyor. Her milli maçta bu ortam muktedirler eliyle örgütleniyor. Bursaspor-Diyarbakırspor maçındaki örgütlü linç ortamı, ‘iki taraf arasındaki çatışma’ya indirgenerek geçiştiriliyor, üstelik bir de Ermenistan milli maçıyla ödüllendiriliyor.Derbilerin futbol maçı değil de, her an şiddetin boy atacağı birer güvenlik konusu olarak görüldüğü hakem atamalarından belli. Bu maçlara verilecek hakemlerde aranan tek özellik gerilimle baş etmeleri... Bu yüzden, sürekli maçı durduran, yeniden başlatma konusunda hiç acele etmeyen, devre sonlarına laf olsun diye birkaç dakika ekleyen, enti püften şeylere kart gösterip de, ev sahibi futbolcuların şiddet hareketlerini görmemezlikten gelen Bünyamin Gezer derbinin ‘ideal’ polisi, pardon hakemi oluyor... Maç asayişle ilgili bir adli olaya dönüşünce zavallı Keita, Tanıl Bora’nın çok hoş deyişiyle, “Deliller kararmasın diye, koşup sahaya atılan bardağı zapta geçirtiyor.”Korkudan kahramanlarŞiddetin kökünde yenilme korkusu, ‘yenilirsen mahvolursun’ korkusu var. Rakibin yenilgisine kendi yenginizden fazla sevinebilirsiniz. Her durumda rakibinizin oynadığı takımı tutabilirsiniz. Bunlar bence olağan. Bir yere kadar rekabetin şanından. Ama bu sevinç için bile güçlü ve dişli bir rakibe ihtiyacınız var. Sıkıştığında şiddete yönelmek, her yola başvurup rakibi yıldırmaya, ezmeye çalışmak bizatihi rekabetin düşmanı... ‘Yenilme korkusu’, bir arada hakça yarışma ve çekişmeyi göze alamayan muktedirlerin yukarıdan aşağıya yaydıkları bir korku... Bu korku sahaya doğru indikçe kabadayılık biçiminde gösteriyor kendini.Sadece Bilica ve Arda’ya değineyim. Şimdiye kadar sıradan takımlarda oynayıp da bir anda Fenerbahçe formasına nail olan Bilica, Sarı-Lacivertli topluluğa futboluyla kendini kabul ettireceğine kolay yolu seçiyor... Her fırsatta rakip futbolcularla horozlanıyor.Galatasaray kaptanlığına kadar yükselen Arda, başarı ve iktidar kazandıkça kendisini sınırlayıp benliğini geri atacağına, her şeyi yapabilecek, herkese laf yetiştirecek ama hiçbir eleştiriye tahammül etmeyecek bir yerde görüyor kendini. Banu Yelkovan’ın dün bu sayfalarda çözümlediği gibi takım arkadaşlarını ve oyun disiplinini unutup tek başına kahramanlığa, ‘Tarkanlığa’ soyunuyor. Arkadaşlarının ve taraftarının sakin bir lidere ihtiyaç duyduğu bir maçın öncesinde durduk yerde rakibe dayılanarak işi tek kişilik bir davaya dönüştürüyor. Kendi takımını pasifize ediyor. Boyun eğmeyenin...Derbideki futbol mu? Fazla söze gerek yok. Rasyonalizm bir kez daha pragmatizme yenildi... Daum, kazanmaya yetecek futbolu oynatan bir hoca. Bu yüzden adı hiçbir zaman uluslararası hedefleri olan büyük takımlarla anılmıyor. Türkiye sınırları içinde başarılı olmanın sırrını almış. Başkanı öveceksin, her fırsatta milli ezikliğimiz gıdıklayacaksın, ne olursa olsun, özellikle de Saracoğlu’ndaki Galatasaray maçlarını kazanacaksın.Daum futbol çıtasını realist seviyede tutuyor. Fenerbahçe’ye garanti oynayacağı futbolu oynatıyor. Rakibe basıp oyunu temposunu düşürüyor, uzun toplarla ve Alex’le sonuca gidiyor, öne geçince maçı uyutuyor. Antep’teki gibi son dakikada maçı, birkaç yıl önce Denizli’de olduğu gibi şampiyonluğu vermek var ama olsun, bu kadarı bile onu Türkiye’de ‘dahi’ yapmaya yetiyor. Türkiyer Ligi’nde geçerliliği olan bu futbol Twente gibi çağdaş futbol oynamaya çalışan bir takıma sökmese de Avrupa’nın ikinci lig play-offları olan Avrupa Ligi gruplarında şimdilik yetiyor... Pazar gecesi de maçın baskısı altında pasifize olmuş Galatasaray’ı sert baskıyla durdurdu Daum. Kanatları tıkadı. Orta alanda bastı. İlk onbeş dakika hızlı çıkıp golü buldu. Sonra maçı yavaşlattı, aralarda vurdu.Michels-Sacchi geleneğinden gelen Rijkaard’ın kafasında tek bir futbol var. Dünyada oynanan günün en ileri futbolu bu. Onun çıtası en yukarıda duruyor, maça ve duruma göre inmiyor. Aldığı takımı bu düzeye çıkarmaya çalışıyor sadece. Futbolun en rasyonelinin peşinde. Bu yüzden Rijkaard başarılı olur, ya da kovulur ama adı hep dünya futbolunun en ileri takımlarıyla anılır... Galatasaray’da da bunu deniyor. Bu kadroyla işi zor; zamana ve yenilemelere ihtiyacı var. Yenilgileri kolay sindiremeyen yöneticilere ne kadar dayanacak belli değil . Ufkunu genişleteceğine her şeyi kendi dar ve köhne ufkunun içine sıkıştırmaya alışmış ulemaya da. Ancak şu kısacık sürede bizim sahalara dünya futbolunun problematiklerini getirdiği kesin. Pazar gecesi de bunu denedi, ama rekabetin şiddetine ve oyuncularının yenilme korkusuna yenildi. Pragmatik olsa belki puan alırdı ama buna tenezzül etmedi. Böyle oynatmayı bilmiyordur zaten.
Eskilerden...
Türkiye Kupası...
Gazoz Kapağı Toplayan Bakkal Çırağı :)

Sen kendi yazdığının cevabını veremiyorsun...Bırak maç sonu verilen süslü demeçleri...Ha memurluk sınavlarında çıkmaz bu sorular ben öğreteyim sağını solunu.SAĞ sarmısak ,SOL soğan öyle aklında tutabilirsin belki.Darbe aldığı taraftan sol ayağı yani kırıldı.Rakibin kırılan ayağına vurmuş olsaydı diye saçmalamanı eleştirdim ben,şanssızlık elbette,ama kart çıkmaz o pozisyona diyorsan yuh derim sana, bır daha ızlesen anlar mısın acaba...O kart çıksa sizi yenerdik diyen var mı ? O sığlık sizde var bizde hiç olmadı...Sadece skora bakıp maç öncesi ve maç içinde olanları görmek istemiyorsun bende GÖZÜNE sokuyorum sadece.Ah bir de anlayacak olsan daha aklı başında yazabileceksın ama nerde.Şimdi sapıtıp Emre kadar taş atarsın kafamıza,tek yapabildiğin o zaten ne yazık ki.
27 Ekim 2009 Salı
Avukat Hastalığı : Geçici Körlük !

''Maçın başında Baros'a yaptığı faulde rakibin kırılan ayağına vurmuş olsaydı bugün maçla ilgili sadece bunu konuşuyor olacaklardı.''
İki ihtimal var ya diğer ayağına müdahale var ya da sol bacağına müdahale etti ama ayağına vurmadığı için sakatlıkta suçu yok deniyor.Nural utanmasa çime takıldı Emre'nin ne kabahati var diyecek.Arkadan gelip o kadar sert bir şekilde girdi ki ayağına vurmadan ayak tarak kemiğini kıracak kadar bodozlama girdi,hakem kart çıkaramadı...
Bazı insanlar avukatlığa soyunduklarında gözlerine perde iner olanı değil istediklerini görürler,buna tıpta geçici körlük denir genelde avukatlarda görülen bir hastalıktır.Olayın fotoğrafı bu,baktıklarında anlayabileceğine inansam bulup videosunu da koyarım ama değmez uğraşmaya.Kasıt yoktur ama sarı kartlık kontrolsüz bir sertlik vardır.Bu da resmi açıklama;
Sağlık Raporu: Milan Baros
Emre Belözoğlu ile bir pozisyonda giriştiği ikili mücadele sonucu sakatlanarak oyunu terk etmek zorunda kalan Milan Baros, soyunma odasında yapılan ilk müdahalenin ardından Bakırköy Acıbadem Hastanesine nakledilmiştir. Yapılan ayrıntılı muayene ve tetkiklerde sol ayak ikinci ve üçüncü tarak kemiklerinde kırıklar tespit edilen Milan Baros’un ayağı hemen alçıya alınarak hastaneden taburcu edilmiştir.
Taraftar Tepkisi

Boy Farkı...

Maçtan Geriye Kalanlar # 2












26 Ekim 2009 Pazartesi
Maçtan Geriye Kalanlar...
_S25200530.jpg)
Gelelim maçta neler olduğuna...Hadi maç başlar süre geçer sert oynanır sinirler gerilir anlarım (Keita'nın yumruğu mesela) ama ısınmaya çıkan oyuncular nasıl birbirine girer anlamak zor.Arda'ya kızdım sen takımın kaptanısın ona göre davransana daha üç gün önce gelmiş adamla muhatap olup küfür edip üstüne yürüyorsun.Cristian'ın asıl terbiyesizliği hiç neden yokken Arda'yı itmesi değil olaydan 2-3 saat sonra basın toplantısında yalan söylemesiydi.Görüntüler açıkken utanmadan ayağıma bastı diye konuşabildi.Kendine yakışanı yaptı belki de...Saha karıştı Kazım,Cristian,Bilica ve Arda daha maç başlamadan ihraç edilmeliydi yaptıkları ile ama onu yapacak yürek yok bu hakemlerde.









Bu pozisyona penaltı dedi TV de Rıdvan...Buna artık Türkiye liginde bile panaltı çalmıyorlar diyeyim bende.Ayrıca Servet'ten çok Lugano çekiyor rakibini, forma yırtılacak neredeyse.