İngiltere ve İtalya lig şampiyonları M.City ve Juventus'un kupa sevincine bakın,bir de Türkiye ligi şampiyonu Galatasaray'ın...
Sportmenlik,Fair Play falan hikaye bu topraklarda...Daha yememiz gereken kırk fırın ekmek var.
30 Mayıs 2012 Çarşamba
Forma Müzesi...
Bayern Münih güzel iş çıkarmış.Her köklü,büyük kulübün müzesinde böyle bir bölüm olmalı...Tüm tarih boyunca giyilen formaların bir örnekleri sergileniyor.Ziyaretçiler için güzel bir anı.
Avrupa'nın Krallığı...
Listede,Messi ve Ronaldo olması gereken yerde zaten...Dikkat çeken isim,Burak Yılmaz.Süper finalde hızı yavaşlayan Burak 33 golde kaldı.Ben sezonu 40+ bitirir demiştim.
29 Mayıs 2012 Salı
Rüştü'nün Milli Takım Vedası...
120 kez A milli olan Rüştü Rençber,milli takım kariyerine son verdi...Unutulmaz turnuva başarılarının hepsinde kalede o vardı neredeyse...En unutulmazı 2002 Dünya Kupası 3. tabii ki.Çok salladım zamanında,ancak Türk futbolunun kilometre taşlarından biri oldu şüphesiz.Yan toplara hatalı çıkışlarına ne kadar sallamışsak,Milli takıma verdiği hizmetler nedeniyle bir o kadar teşekkür etmemiz gerekiyor.Büyükler gözlerinden,küçükler ellerinden,Ertem Şener her yerinden öpsün Rüştü.
Kupa ile Şehir Turu...
Chelsea CL şampiyonluğu sonrası kupa ile şehir turu atıyor...Artık üstü açık otobüs ile tur atmak moda oldu.Futbol her zaman sürprizlere açık...Sezon başı herkes Barcelona ya da Real Madrid derken kupa Londra ekibi Chelsea'ye gitti.
Calderon Başkan !
Spor gazeteciliğindeki özensizlik,baştan savma uydurma haberler her zaman malzeme vermiştir bana.Fanatik A.Madrid başkanını V.Calderon yapmış...Ben bu gazetenin spor müdürü olsam bu haberi yazan kişi,aynı gün muhasebeden çıkışını almıştı.İnsanın önce kendisine saygısı olacak sonra işine.
28 Mayıs 2012 Pazartesi
Gol Sevinci...
Yaşıtları futbolu bıraktı...O hala 18'lik genç gibi seviniyor.Huzurlarınızda Filippo İnzaghi...Gol sevinci denince aklıma gelen ilk kişidir...A.Ferguson onun için ''Anası ofsayt çizgisinde doğurmuş'' der.J.Cruyff ise'' İyi futbolcu değil ama nerede duracağını iyi biliyor'' diyerek sallar.
Bu kez Olmadı...
Lineker'in futbol tarihine geçen sözü bu kez gerçekleşmedi...22 kişi oynadı ve bu kez İngilizler kazandı.
27 Mayıs 2012 Pazar
Fatih Altaylı'nın J.Mourinho Röportajı
Kulüp yöneticiliği de yaptığım için merak ettiğim bir şey var. “Acaba teknik direktörlere gereğinden çok mu para veriyoruz?” diye düşünmüşümdür hep. Sence bir futbol takımının başarısında teknik direktörün payı yüzde kaçtır? Ya da şöyle sorayım, başarıda yönetimin payı nedir, teknik adamın payı nedir, sahadaki futbolcuların payı nedir? Sahada iyi bir takımınız yoksa; iyi, yetenekli futbolcularınız yoksa zaten hiçbir şey yapamazsınız. Yani takım önemli. En önemlisi diyebilirim. Böyle iyi bir takımı kurmak, bunları alabilmek için de iyi bir yönetim, iyi bir kulüp gerekli. Ama iyi bir yönetim, iyi bir takım kurup bu takımı organize edecek iyi bir teknik adam bulamazsa o zaman bütün bunlar hiçbir işe yaramayabilir. Hangisi daha önemli diye bir şey söyleyemem. Oran hiç veremem. Ama en önemlisi ahenk: Çekleri imzalayıp ödeyecek bir yönetim, bu paranın karşılığını verecek karakterli futbolcular ve futbolcuları doğru oynatacak, saygılarını kazanacak bir teknik direktör ... İyi teknik direktörün önemiyse şurada: Gerçekten iyi bir teknik direktörseniz , sıfırdan kurduğunuz bir takımla kısa sürede başarılı olursunuz. Şanslı bir teknik direktörseniz ve iyiyseniz, iyi kurulmuş , iyi organize olmuş bir takımın başına geçersiniz...
‘ABRAMOVİCH ÇOK ZORDU’
* Seni ve Fatih’i (Terim) birarada görmüşken sorayım. Karizmatik teknik direktörlerin kulüp yönetimleriyle daha sık ve daha fazla sorun yaşadığını düşünüyorum. Yanılıyormuyum? Özellikle de patron kulüpleriyle...
Karizmatik teknik adamların patron kulüpleriyle daha çok sorun yaşadığı doğru değil. Daha doğrusu genel olarak doğru değil. Mesela benim en rahat çalıştığım kulüp başkanı Massimo Moratti (Inter Başkanı) oldu. Adam kulübün sahibiydi. Çok güçlüydü . Takımın fanatik bir taraftarıydı. Her maça gelen, medyayla çok yakın, hep demeç veren, hep konuşan , heyecanlı bir adamdı ama onunla çok iyi anlaştım. Beni takımın başına getirdi ve hiç karışmadı. Teknik olayların içine hiç girmedi. Bir gün tek bir laf etmedi.
* Ama Abramovich’le öyle olmadı değil mi?
"Abramovich çokfarklı bir karakterdi. Moratti’nin tam aksine medyayla sıfır ilişkisi vardı. Hiç konuşmaz , hiç röportaj vermez, hiç ortalıkta görünmezdi. Ama futbolu çok iyi bildiğini düşünürdü ve teknik konularda hep bir fikri, hep bir tavsiyesi vardı. Çok zordu.
* O yüzden mi kovuldunuz oradan?
“Kovulma” diyemeyiz. Karşılıklı anlaşarak ayrıldım. Bir gün dayanamayacak noktaya geldiğimde gittim dedim ki: “Bak Roman, biz iyiarkadaşız . Ama burada kalmaya devam edersem arkadaşlığımız da bitecek. En iyisi ben ayrılayım.” O da buna “Hayır” demedi. Ayrıldım.
* Kovulma değil ama boşanma. Hatta severek boşanma diyebilir miyiz?
“Boşanalım amaarkadaş kalalım” durumu. Çocukların iyiliği için! Tam öyle. Hatta şöyle diyebilirim. Yeniden evlenme ihtimalini de barındıran bir boşanma. Eğer devam etseydik yeniden evlenme ihtimalimiz de olmazdı.
‘KRİZ REALMADRİD ’E UĞRAMAZ’
* Burada Kerem Alkin lafa girdi ve HT Bloomberg Yayın Yönetmeni’nden beklenen soruyu sordu: Euro Bölgesi’ndeki ekonomik kriz Avrupa futbolunu nasıl etkileyecek? Büyük bütçelerde, sponsorluk gelirlerinde sıkıntı yaşayacak mısınız?
(Mourinho gülüyor...) Kriz Real Madrid’e uğramaz, çünkü taraftarların üzerinde duran bir kulüp. Takımın sahibi taraftarlar. Yönetim onların arasından çıkıyor. Takımı maddi olarak taraftarlar ayakta tutuyor. Müthiş bir “merchandising” operasyonları var. Dünyanın her yerinde ürün satıp büyük paralar kazanıyorlar. Sponsorluk gelirlerine zerre ihtiyaçları yok. Geçen yılki gelirleri 500 milyon Euro. Bu da fazlasıyla yetiyor. Mesela Ronaldo transferi çok büyük rakam gibi görünüyor herkese. Real Madrid içinse çerez gibi, çünkü sadece Ronaldo tişörtlerinin satışından gelen para Ronaldo transferi için ödeneni fazlasıyla karşılıyor.
* Bu sözler üzerine masadaki herkes Türkiye’deki kulüplerle Real Madrid’in bütçesini karşılaştırmaya başladı. Bana Galatasaray’ın bütçesini sordular. “5’te biri bile değil” dedim. Fatih Terim itiraz etti: “5’te biri dediği tüm kulübün bütçesi. Tüm branşlar, tüm masraflar, genel giderler dahil. Jose’nin söylediği ise sadece futbol takımının bütçesi.”
Mourinho, Terim’in bu sözlerini doğruladı. Bunun üzerine sordum: Sınırsız imkânın var ve istediğin futbolcuyu alabilirsin. Mesela bu yıl kimi alırdın?
(Yanıtı yanıt değil ama çok önemli.) Messi’yi almazdım. Ronaldo’nun yanına Messi’yi koymak, ikisini aynı takımda oynatmak iyi bir fikir olmayabilir. “Olmaz” demiyorum ama riskli. Belki birbirlerini, belki de takımın uyumunu bozarlar.
* Messi’yi almazdın anladık. Peki kimi alırdın?
"Yarın bir oyuncuyu izlemeye gidiyorum ama kim olduğunu söylemem. Şunu söyleyebilirim, Ronaldo şahane bir oyuncu. Takım oyuncusu, çok iyi huylu, çok iyi kalpli. Her teknik direktörün sahip olmayı isteyeceği bir oyuncu. O takımı seviyor, takım onu seviyor. Messi’yi, karakterini bilmiyorum. Belki o da öyledir. Ama tanımıyorum. Ronaldo her takımda oynar ve başarılı olur. Messi’yi bilmiyorum."
* Mesut Özil...
"Real Madrid’e aldığım zaman herkes şaşırdı. Şaşıracaklarını biliyordum, çünkü Real Madrid taraftarı Zidane gibi oyuncuları seviyo: Gösterişli, şov tarafı olan... Basit oynayan iyi oyunculara alışık değiller."
* Bunca yıldız oyuncuyu yönetmek, kendini kabul ettirmek zor değil mi? Bir teknik adamı, daha doğrusu seni başarıya götüren nedir?
“Karizmatik teknik adam” dediniz ya, takım söz konusu olduğu zaman karizma tam bir palavradır. Oyuncu hemen anlar. Futbolcular çok özel hayvanlardır. Müthiş bir koku alma yetenekleri vardır. Teknik direktörün iyi olup olmadığını, takımı taşıyıp taşıyamadığını hemen anlarlar. Yanlış bir oyuncu değişikliği belki kabul görür ama bu hatayı iki kere yaparsanız ve bu yüzden kaybedersiniz, futbolcunun gözünde bir anda sıfırlanırsınız. Bir teknik adam hem “motivatör” hem iyi antrenör hem iyi oyun okuyucu olmak zorunda. Hepsi birden olacak. Mesela Fatih için “Çok iyi motivatör” diyorlar. Hadi üç maç hatalı kadro yapsın, hatalı değişiklik yapsın, hatalı taktik versin bakalım “motivatör” olabilir mi? Kadroyu doğru kuracak, değişikliği yerinde yapacak, sonra da motive edecek. Bunların hepsi aynı önemde ve futbolcu bunların hepsini görüp anlar.
‘ÜLKEME HİZMET EDEMEDİM’
* Peki ya yıldızlar...
Galiba sizlerin yıldız anlayışıyla biz teknik direktörlerin yıldız anlayışları çok faklı. Mesela bana göre Pepe bir yıldız ama siz öyle görmezsiniz. Taraftar öyle görmez daha doğrusu. Taraftara göre yıldız orta sahadan, forvetten çıkar. Çalım atacak, gol atacak, şov yapacak adamlara yıldız diyorlar. Bize göreyse kafamızda bir takım, bir oyun planı olur ve bu plandaki yerlere en iyi oturacak adamlar yıldızlarımızdır. Bakın bir takımda sizin yıldız dediklerinizden bir tane olursa iyidir. İki tane olursa şahanedir, ama üç tane olursa sorun başlar. Dört tane olursa tam bir felakete dönüşür bu sorun. Ortada takım kalmaz. Futbol kalmaz. Oynayacak kimse almaz.
* Portekiz Milli Takımı’ndan bir teklif gelse kabul eder misin?
"Geçen sene geldi. Takım zordaydı, teknik direktörün işine son vermişlerdi. Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne katılmak riskli hale gelmişti. “Gel” dediler. Açıkçası ben de kabul ettim. Ama Real Madrid yönetimi izin vermedi. “Maçlar çakıştığı zaman ne yapacaksın? Kafan dağılır, konsantrasyonun bozulur” dediler. Haklılardı. Bana ve takıma çok yatırım yapmışlardı. Kabul edemedim ama çok üzüldüm. Bir gün mutlaka bunu yapacağım. Çok istiyorum. Gerçekten istiyorum. Hiçbir zaman iyi bir futbolcu olamadım. Ülkeme hizmet edemedim. Ama şimdi teknik adam olarak hizmet edebilirim ve bunu yapmak istiyorum. Hem de çok istiyorum."
‘TEK UĞURUM KARIMI ARAMAK’
* Son sorumu soruyorum: Maçlardan önce veya maç sırasında bir uğurun var mı? Taktığın bir şey, söylediğin bir söz. Bir de şu meşhur palton vardı, İnter’deyken hep giydiğin. Çok güzeldi. Aradım ama bulamadım. Ne markaydı. Artık giymiyorsan bana satar mısın?
"İspanya Milano kadar soğuk olmadığı için artık palto giymiyorum. Palto nerede onu da bilmiyorum. Karım almıştı. Maçlarda bir uğurum, uğurlu eşyam falan yok. Maç öncesi veya sırasında bir ritüelim de yok. Daha doğrusu tek bir ritüelim var. Sahaya çıkmadan önce mutlaka eşimi ararım. Bana şans diler. O kadar. Uğur diyorsanız bir tek bu var: Karımı aramak.
* Bir ara peş peşe sorularım üzerine Mourinho bana dönüp “Bak hiçbir teknik direktör senin gibi bir futbolcuyla çalışmak istemez. Çok şahsi oynuyorsun. Top hep senin ayağında olsun istiyorsun. Bir çalım, bir çalım daha. Bir kaleden öbür kaleye kadar topu götürüp golü de kendin atmak istiyorsun” deyince masadan kahkahalar yükseldi. En çok gülenin Fatih Terim olduğu da gözümden kaçmadı. Teknik direktörden yediğim fırça üzerine sustum.
Konuklardan biri sordu: “Barcelona’dan teklif gelse gider misin?"
”Mourinho “Asla” dedi. Dayanamadım... Barcelona’dan nefret ediyorsun galiba! Asla. Kariyerim Barcelona’da başladı diyebilirim. Biliyorsun orada teknik direktör yardımcısıydım. Çok iyi dostlarım var o kentte. Halen görüşüyorum. Çocuğum Barcelona’da doğdu ama mümkün değil gitmem. Çünkü İspanya’ya gelmeden önce İnter ve Chelsea’yi çalıştırırken tam 12 kez Barcelona ile karşılaştık. 12 kez. Şansıma. Grupta karşılaşıyoruz, gruptan çıkıyoruz yarı finalde, finalde bir daha karşılaşıyoruz. Tam bir bela. Bu maçlarda o kadar çok gerilim yaşandı, o kadar çok söz söylendi ki, bunları unutmamız mümkün değil. Ben onlara, onlar bana. Artık Barcelona’da çalışamam.
* Çok para verseler!
"Artık paraya ihtiyacım kalmadı. Para için bir şey yapmama gerek kalmadı. Para bir etken olmaz.
‘İTALYA’DA HER ŞEY MÜBAH’
* Hocadan fırçayı yiyip yedek kulübesine çöken oyuncu gibi susunca, soru soran da pek kalmadı. Millet kendi arasında konuşmaya başladı. Bunun üzerine yine dayanamadım: Bak bana kızdın ama ben oynamayınca takımda oynamıyor. Ben yine topu alıyorum kusura bakma!
"Şaka yaptım. Tabii ki sor."
* Üç büyük futbol ülkesinde çalıştın. İtalya, İngiltere, İspanya. Sence hangisinde futbol daha futbol gibi oynanıyor? Hangisinde futbol gerçekten keyif işi?
"Keyiften ne anladığınıza bağlı ama ben en çok İtalyan usulünü sevdim. Mutlaka kazanmak için oynuyorlar. İyi oynamışsın, kötü oynamışsın fark etmiyor. Kazan yeter. Futbolcu da öyle. Canını kanını veriyor kazanmak için. 1-0 kazan ama kazan! Küçük bir takıma gidiyorsun. 80 dakika savunma yapıyorlar. Kıran kırana. 1-0 galip ol fark etmiyor. Gelmiyorlar. Kapanıyorlar. Sonra 80. dakikada saldırmaya başlıyorlar. Ancak o zaman riske giriyorlar. İtalya’da ilk maçımdı. 1-0 kazanmıştık ama kötü oynamıştık. Soyunma odasına indim. Başkan geldi, “İyi oynamadık” dedim. “Boşver iyi oyunu. Kazandık ya yeter. Üç puan cepte. Başkasına gerek yok” dedi. İngiltere ise tam tersi. 3-0 önde hâlâ atak yapıyor takımlar. Ya da 3 tane yemiş ama savunmaya çekilmiyor, yine bastırıyor. Kazanmak önemli değil iyi oynamak, keyif almak önemli. Umursamıyorlar. Teknik direktörler de rahat. İşleri garanti. İtalya’da ilk iki ayda 12 teknik direktör kovuluyor, İngiltere’de hiç kovulan yok. İspanya ise ikisinin arasında bir yerde. Hem kazanacaksın hem iyi oynayacaksın. Kazansan bile iyi futbol yoksa taraftarın ıslıklıyor.
* Biri soruyor: Ülkelerin kültürleri futbolculara nasıl yansıyor? Hangi ülkede futbolcuların kültürel seviyesi daha yüksek? (Soruyu tam anlamıyor ama çok güzel bir yanıt veriyor Mourinho.)
"Benim ülkemde, Portekiz’de bir futbolcu ceza alanında sahtekârlık yapıp kendini yere atar ve hakeme yutturursa bu iyi bir şeydir. Taraftarlar o futbolcuyu sever, alkışlar. Doğru yaptığını düşünür. İngiltere’de bir futbolcu aynı şeyi yaparsa, kendi taraftarı bile ıslıklar. İspanya’da da öyle. Sahtekârlık hoş görülmez. İtalya’daysa her şey mübahtır. Yeter ki kazan. Mesela Robin benim oyuncumken sürekli balıklama atlardı yere. Taraftar nefret etti ondan.
‘BEŞİKTAŞ'TAN DÖRDÜNCÜ KOVULAN OLMAK İSTEMEM’
* Real Madrid’le zirvedesin. Daha yukarıda bir takım yok. Bundan sonra ne yapacaksın? Ne yapsan zirveden inmiş olarak görülmeyecek misin? Eskiden olsa “Evet” derdim ama artık öyle bakmıyorum meseleye. Gittiğim her takımda belirli bir başarıya ulaştım. Dediğiniz gibi Real Madrid eğer zirve ise zirveye kadar çıktım. Bundan sonra keyif işi yaparım. Farklı iddialar ortaya koymak isterim.
* Masadaki Beşiktaşlılardan biri şöyle dedi: O zaman Beşiktaş’a gelirsiniz.
(Mourinho “Hayır” anlamında elini salladı.) Gelmem. Real Madrid’in üç eski teknik direktörü Toshack, Del Bosque ve Schuster Beşiktaş’a geldi, üçü de kovuldu. Dördüncü olmak istemem.
‘ABRAMOVİCH ÇOK ZORDU’
* Seni ve Fatih’i (Terim) bir
* Ama Abramovich’le öyle olmadı değil mi?
"Abramovich çok
* O yüzden mi kovuldunuz oradan?
“Kovulma” diyemeyiz. Karşılıklı anlaşarak ayrıldım. Bir gün dayanamayacak noktaya geldiğimde gittim dedim ki: “Bak Roman, biz iyi
* Kovulma değil ama boşanma. Hatta severek boşanma diyebilir miyiz?
“Boşanalım ama
‘KRİZ REAL
* Burada Kerem Alkin lafa girdi ve HT Bloomberg Yayın Yönetmeni’nden beklenen soruyu sordu: Euro Bölgesi’ndeki ekonomik kriz Avrupa futbolunu nasıl etkileyecek? Büyük bütçelerde, sponsorluk gelirlerinde sıkıntı yaşayacak mısınız?
(Mourinho gülüyor...) Kriz Real Madrid’e uğramaz, çünkü taraftarların üzerinde duran bir kulüp. Takımın sahibi taraftarlar. Yönetim onların arasından çıkıyor. Takımı maddi olarak taraftarlar ayakta tutuyor. Müthiş bir “merchandising” operasyonları var. Dünyanın her yerinde ürün satıp büyük paralar kazanıyorlar. Sponsorluk gelirlerine zerre ihtiyaçları yok. Geçen yılki gelirleri 500 milyon Euro. Bu da fazlasıyla yetiyor. Mesela Ronaldo transferi çok büyük rakam gibi görünüyor herkese. Real Madrid içinse çerez gibi, çünkü sadece Ronaldo tişörtlerinin satışından gelen para Ronaldo transferi için ödeneni fazlasıyla karşılıyor.
* Bu sözler üzerine masadaki herkes Türkiye’deki kulüplerle Real Madrid’in bütçesini karşılaştırmaya başladı. Bana Galatasaray’ın bütçesini sordular. “5’te biri bile değil” dedim. Fatih Terim itiraz etti: “5’te biri dediği tüm kulübün bütçesi. Tüm branşlar, tüm masraflar, genel giderler dahil. Jose’nin söylediği ise sadece futbol takımının bütçesi.”
Mourinho, Terim’in bu sözlerini doğruladı. Bunun üzerine sordum: Sınırsız imkânın var ve istediğin futbolcuyu alabilirsin. Mesela bu yıl kimi alırdın?
(Yanıtı yanıt değil ama çok önemli.) Messi’yi almazdım. Ronaldo’nun yanına Messi’yi koymak, ikisini aynı takımda oynatmak iyi bir fikir olmayabilir. “Olmaz” demiyorum ama riskli. Belki birbirlerini, belki de takımın uyumunu bozarlar.
* Messi’yi almazdın anladık. Peki kimi alırdın?
"Yarın bir oyuncuyu izlemeye gidiyorum ama kim olduğunu söylemem. Şunu söyleyebilirim, Ronaldo şahane bir oyuncu. Takım oyuncusu, çok iyi huylu, çok iyi kalpli. Her teknik direktörün sahip olmayı isteyeceği bir oyuncu. O takımı seviyor, takım onu seviyor. Messi’yi, karakterini bilmiyorum. Belki o da öyledir. Ama tanımıyorum. Ronaldo her takımda oynar ve başarılı olur. Messi’yi bilmiyorum."
* Mesut Özil...
"Real Madrid’e aldığım zaman herkes şaşırdı. Şaşıracaklarını biliyordum, çünkü Real Madrid taraftarı Zidane gibi oyuncuları seviyo: Gösterişli, şov tarafı olan... Basit oynayan iyi oyunculara alışık değiller."
* Bunca yıldız oyuncuyu yönetmek, kendini kabul ettirmek zor değil mi? Bir teknik adamı, daha doğrusu seni başarıya götüren nedir?
“Karizmatik teknik adam” dediniz ya, takım söz konusu olduğu zaman karizma tam bir palavradır. Oyuncu hemen anlar. Futbolcular çok özel hayvanlardır. Müthiş bir koku alma yetenekleri vardır. Teknik direktörün iyi olup olmadığını, takımı taşıyıp taşıyamadığını hemen anlarlar. Yanlış bir oyuncu değişikliği belki kabul görür ama bu hatayı iki kere yaparsanız ve bu yüzden kaybedersiniz, futbolcunun gözünde bir anda sıfırlanırsınız. Bir teknik adam hem “motivatör” hem iyi antrenör hem iyi oyun okuyucu olmak zorunda. Hepsi birden olacak. Mesela Fatih için “Çok iyi motivatör” diyorlar. Hadi üç maç hatalı kadro yapsın, hatalı değişiklik yapsın, hatalı taktik versin bakalım “motivatör” olabilir mi? Kadroyu doğru kuracak, değişikliği yerinde yapacak, sonra da motive edecek. Bunların hepsi aynı önemde ve futbolcu bunların hepsini görüp anlar.
‘ÜLKEME HİZMET EDEMEDİM’
* Peki ya yıldızlar...
Galiba sizlerin yıldız anlayışıyla biz teknik direktörlerin yıldız anlayışları çok faklı. Mesela bana göre Pepe bir yıldız ama siz öyle görmezsiniz. Taraftar öyle görmez daha doğrusu. Taraftara göre yıldız orta sahadan, forvetten çıkar. Çalım atacak, gol atacak, şov yapacak adamlara yıldız diyorlar. Bize göreyse kafamızda bir takım, bir oyun planı olur ve bu plandaki yerlere en iyi oturacak adamlar yıldızlarımızdır. Bakın bir takımda sizin yıldız dediklerinizden bir tane olursa iyidir. İki tane olursa şahanedir, ama üç tane olursa sorun başlar. Dört tane olursa tam bir felakete dönüşür bu sorun. Ortada takım kalmaz. Futbol kalmaz. Oynayacak kimse almaz.
* Portekiz Milli Takımı’ndan bir teklif gelse kabul eder misin?
"Geçen sene geldi. Takım zordaydı, teknik direktörün işine son vermişlerdi. Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne katılmak riskli hale gelmişti. “Gel” dediler. Açıkçası ben de kabul ettim. Ama Real Madrid yönetimi izin vermedi. “Maçlar çakıştığı zaman ne yapacaksın? Kafan dağılır, konsantrasyonun bozulur” dediler. Haklılardı. Bana ve takıma çok yatırım yapmışlardı. Kabul edemedim ama çok üzüldüm. Bir gün mutlaka bunu yapacağım. Çok istiyorum. Gerçekten istiyorum. Hiçbir zaman iyi bir futbolcu olamadım. Ülkeme hizmet edemedim. Ama şimdi teknik adam olarak hizmet edebilirim ve bunu yapmak istiyorum. Hem de çok istiyorum."
‘TEK UĞURUM KARIMI ARAMAK’
* Son sorumu soruyorum: Maçlardan önce veya maç sırasında bir uğurun var mı? Taktığın bir şey, söylediğin bir söz. Bir de şu meşhur palton vardı, İnter’deyken hep giydiğin. Çok güzeldi. Aradım ama bulamadım. Ne markaydı. Artık giymiyorsan bana satar mısın?
"İspanya Milano kadar soğuk olmadığı için artık palto giymiyorum. Palto nerede onu da bilmiyorum. Karım almıştı. Maçlarda bir uğurum, uğurlu eşyam falan yok. Maç öncesi veya sırasında bir ritüelim de yok. Daha doğrusu tek bir ritüelim var. Sahaya çıkmadan önce mutlaka eşimi ararım. Bana şans diler. O kadar. Uğur diyorsanız bir tek bu var: Karımı aramak.
* Bir ara peş peşe sorularım üzerine Mourinho bana dönüp “Bak hiçbir teknik direktör senin gibi bir futbolcuyla çalışmak istemez. Çok şahsi oynuyorsun. Top hep senin ayağında olsun istiyorsun. Bir çalım, bir çalım daha. Bir kaleden öbür kaleye kadar topu götürüp golü de kendin atmak istiyorsun” deyince masadan kahkahalar yükseldi. En çok gülenin Fatih Terim olduğu da gözümden kaçmadı. Teknik direktörden yediğim fırça üzerine sustum.
Konuklardan biri sordu: “Barcelona’dan teklif gelse gider misin?"
”Mourinho “Asla” dedi. Dayanamadım... Barcelona’dan nefret ediyorsun galiba! Asla. Kariyerim Barcelona’da başladı diyebilirim. Biliyorsun orada teknik direktör yardımcısıydım. Çok iyi dostlarım var o kentte. Halen görüşüyorum. Çocuğum Barcelona’da doğdu ama mümkün değil gitmem. Çünkü İspanya’ya gelmeden önce İnter ve Chelsea’yi çalıştırırken tam 12 kez Barcelona ile karşılaştık. 12 kez. Şansıma. Grupta karşılaşıyoruz, gruptan çıkıyoruz yarı finalde, finalde bir daha karşılaşıyoruz. Tam bir bela. Bu maçlarda o kadar çok gerilim yaşandı, o kadar çok söz söylendi ki, bunları unutmamız mümkün değil. Ben onlara, onlar bana. Artık Barcelona’da çalışamam.
* Çok para verseler!
"Artık paraya ihtiyacım kalmadı. Para için bir şey yapmama gerek kalmadı. Para bir etken olmaz.
‘İTALYA’DA HER ŞEY MÜBAH’
* Hocadan fırçayı yiyip yedek kulübesine çöken oyuncu gibi susunca, soru soran da pek kalmadı. Millet kendi arasında konuşmaya başladı. Bunun üzerine yine dayanamadım: Bak bana kızdın ama ben oynamayınca takımda oynamıyor. Ben yine topu alıyorum kusura bakma!
"Şaka yaptım. Tabii ki sor."
* Üç büyük futbol ülkesinde çalıştın. İtalya, İngiltere, İspanya. Sence hangisinde futbol daha futbol gibi oynanıyor? Hangisinde futbol gerçekten keyif işi?
"Keyiften ne anladığınıza bağlı ama ben en çok İtalyan usulünü sevdim. Mutlaka kazanmak için oynuyorlar. İyi oynamışsın, kötü oynamışsın fark etmiyor. Kazan yeter. Futbolcu da öyle. Canını kanını veriyor kazanmak için. 1-0 kazan ama kazan! Küçük bir takıma gidiyorsun. 80 dakika savunma yapıyorlar. Kıran kırana. 1-0 galip ol fark etmiyor. Gelmiyorlar. Kapanıyorlar. Sonra 80. dakikada saldırmaya başlıyorlar. Ancak o zaman riske giriyorlar. İtalya’da ilk maçımdı. 1-0 kazanmıştık ama kötü oynamıştık. Soyunma odasına indim. Başkan geldi, “İyi oynamadık” dedim. “Boşver iyi oyunu. Kazandık ya yeter. Üç puan cepte. Başkasına gerek yok” dedi. İngiltere ise tam tersi. 3-0 önde hâlâ atak yapıyor takımlar. Ya da 3 tane yemiş ama savunmaya çekilmiyor, yine bastırıyor. Kazanmak önemli değil iyi oynamak, keyif almak önemli. Umursamıyorlar. Teknik direktörler de rahat. İşleri garanti. İtalya’da ilk iki ayda 12 teknik direktör kovuluyor, İngiltere’de hiç kovulan yok. İspanya ise ikisinin arasında bir yerde. Hem kazanacaksın hem iyi oynayacaksın. Kazansan bile iyi futbol yoksa taraftarın ıslıklıyor.
* Biri soruyor: Ülkelerin kültürleri futbolculara nasıl yansıyor? Hangi ülkede futbolcuların kültürel seviyesi daha yüksek? (Soruyu tam anlamıyor ama çok güzel bir yanıt veriyor Mourinho.)
"Benim ülkemde, Portekiz’de bir futbolcu ceza alanında sahtekârlık yapıp kendini yere atar ve hakeme yutturursa bu iyi bir şeydir. Taraftarlar o futbolcuyu sever, alkışlar. Doğru yaptığını düşünür. İngiltere’de bir futbolcu aynı şeyi yaparsa, kendi taraftarı bile ıslıklar. İspanya’da da öyle. Sahtekârlık hoş görülmez. İtalya’daysa her şey mübahtır. Yeter ki kazan. Mesela Robin benim oyuncumken sürekli balıklama atlardı yere. Taraftar nefret etti ondan.
‘BEŞİKTAŞ'TAN DÖRDÜNCÜ KOVULAN OLMAK İSTEMEM’
* Real Madrid’le zirvedesin. Daha yukarıda bir takım yok. Bundan sonra ne yapacaksın? Ne yapsan zirveden inmiş olarak görülmeyecek misin? Eskiden olsa “Evet” derdim ama artık öyle bakmıyorum meseleye. Gittiğim her takımda belirli bir başarıya ulaştım. Dediğiniz gibi Real Madrid eğer zirve ise zirveye kadar çıktım. Bundan sonra keyif işi yaparım. Farklı iddialar ortaya koymak isterim.
* Masadaki Beşiktaşlılardan biri şöyle dedi: O zaman Beşiktaş’a gelirsiniz.
(Mourinho “Hayır” anlamında elini salladı.) Gelmem. Real Madrid’in üç eski teknik direktörü Toshack, Del Bosque ve Schuster Beşiktaş’a geldi, üçü de kovuldu. Dördüncü olmak istemem.
26 Mayıs 2012 Cumartesi
Oğlum Bak Git...
Emre'nin İnter'de oynadığı dönem...Şampiyonlar ligi maçında Markus Merk'ten kırmızı kartı yemiş,gene ben ne yaptım havalarında.
22 Mayıs 2012 Salı
Son Maça Dair...
İtalya kupası finalinde Napoli maçına çıkan Juventus formalarında bu amblem vardı...19 sene oynayarak takımın efsanesi olan Del Piero'ya çok güzel bir jest olmuş.
Olmamış...
Barcelona'nın 2012-2013 formalarından biri...Kim beğendi ve olur verdiyse Allah bildiği gibi yapsın.
21 Mayıs 2012 Pazartesi
Srbıja # S.Mihajlovic...
Tüm goller Frikikten olmak üzere Hat Trick yapan tanıdığım ilk futbolcuydu Sinisa Mihajlovic...Bugün itibariyle Sırbistan Milli takımının teknik direktörü olmuş.Yugoslavya dağılmadan önce lafta değil gerçekte Avrupa'nın Brezilyası'ydı o takım...Sonra 6-7 parçaya bölünüp dağıldılar.O tarihten sonra bir daha tek başına o potansiyele ulaşan olmadı tabii ki.
Çiğ Köfte İle Şampiyonluk Kutlaması...
Böyle olur Urfa'da kutlama...Bir üst lige çıkan Şanlıurfaspor'un şampiyonluk kutlamasında sahanın ortasında çiğ köfte yapmışlar.Bu haber sadece Türkiye'de olur bile diyemeyiz,sadece Urfa'da olur.
Süper Lige Son Bilet...
Akhisarspor ve Elazığspor'dan sonra Süper lige çıkacak 3. takım belli olacak yakında...İlk maçlar sonunda avantaj, Adanaspor ve Kasımpaşaspor'da...Bir futbolsever olarak gönlüm Adanaspor'dan yana...Futbol kültürü olan bir şehir Adana.Taraftarı ve camiası ile lige yakışacak düzeydeler.
CL Finalinden Geriye Kalanlar...
Drogba'nın belki de son maçıydı...Büyük topçu böyle bir kupa ile vedayı çoktan hak etmişti...
Kupayı getiren son penaltı...
Birileri üzülürken birileri sevinecek, tıpkı hayatta olduğu gibi.
34 yaşında Drogba...Berbatov gibi bir alt seviye takımlara ya da lige gidebilir gelecek sezon...Fizik gücü sanki 25 yaşında gibi o ayrı...Çin ya da Dağıstan'a falan giderse futbolseverler için yazık olur...Gel Türkiye'ye memleket kral topçu görsün...Bu ligde ölüsü 30 gol atar,canlısını bilmem.
Robben'i teselli etmek ona kaldı,maç sonu.
Kupayı getiren son penaltı...
Birileri üzülürken birileri sevinecek, tıpkı hayatta olduğu gibi.
34 yaşında Drogba...Berbatov gibi bir alt seviye takımlara ya da lige gidebilir gelecek sezon...Fizik gücü sanki 25 yaşında gibi o ayrı...Çin ya da Dağıstan'a falan giderse futbolseverler için yazık olur...Gel Türkiye'ye memleket kral topçu görsün...Bu ligde ölüsü 30 gol atar,canlısını bilmem.
Robben'i teselli etmek ona kaldı,maç sonu.
20 Mayıs 2012 Pazar
Chelsea Nihayet CL Şampiyonu...
Yıllardır alamadığı kupayı belki de en kötü sezonunda aldı Chelsea...Bunun yanına bir de FA Cup ekledi üstelik.AVB ayrılması sonrası RDM takımı düzlüğe çıkardı sezon sonunda.Futbolun Almanların kazandığı bir oyun olduğunu bildiğimizden ve ev sahibi olma avantajı nedeniyle favorim,B.Münih'ti...Dün akşam bir doğum günü kutlama yemeğinde olmam CL finalini izlememe engel olmadı tabii ki ! Hem yemek muhabbet hem de maç izleme keyfi güzeldi...Keyifsiz futbol sonrası maç 0-0 kitlendi penaltılara kalır derken Almanlar golü buldu.Tam maç böyle biter derken D.Drogba çıktı sahneye...Öyle bir kafa şutu çekti ki biz ayakla atsak öyle gitmez...Uzatmalar da penaltı kaçıran A.Robben maçın kaderini çizdi o anda...Son penaltı ve kupa elbette Didier Drogba.
Pep Guardiola ve J.Mourinho evde izledi finali...Herkes en azından birini finalde görürüz diye düşünüyordu.
Rus oligark,Roman Abramovic...9 senede harcadığı para neredeyse 900 milyon Euro...''Biz Ruslar çok yaşamayız o yüzden hayattan zevk almaya bakarız'' diyordu...CL kupası zevki ona pahalıya patladı.
Pep Guardiola ve J.Mourinho evde izledi finali...Herkes en azından birini finalde görürüz diye düşünüyordu.
Rus oligark,Roman Abramovic...9 senede harcadığı para neredeyse 900 milyon Euro...''Biz Ruslar çok yaşamayız o yüzden hayattan zevk almaya bakarız'' diyordu...CL kupası zevki ona pahalıya patladı.
17 Mayıs 2012 Perşembe
A.D.P
Fotoğraf ile ilgili yorumum...''Efsaneler ölmez,sadece şekil değiştirir...''
''Del Piero:Juventus'ta 10 numaranın müzeye kaldırılmasını istemiyorum. Alt yapıdaki çocuklar bir gün o formayı giymenin hayaliyle çalışsınlar...''
Sadece kral topçu değil kral adamdır kendisi.
''Del Piero:Juventus'ta 10 numaranın müzeye kaldırılmasını istemiyorum. Alt yapıdaki çocuklar bir gün o formayı giymenin hayaliyle çalışsınlar...''
Sadece kral topçu değil kral adamdır kendisi.
16 Mayıs 2012 Çarşamba
Fernandes'in Kırmızı Pabuçları...
Sen o takımın altına kırmızı ayakkabı giy,sonra Portekiz Milli takımına niye seçilemedim diye sor...Çok mu alakasız oldu.O kıyafetin altına o ayakkabı çok mu alakalı olmuş...
Şampiyonluk Fotoromanı # 3
Başarının mimarları...
Kupa coşkusu bir gün sonra Arena'da...
Melo-Eboue şov...
Bülent Korkmaz'dan sonra bayrak adam yakıştırması yapılıyor acaba olur mu diye...3 numaralı forma ona verilmeli.
Kadıköy'de kupa hatırası...
Şampiyonluk Fotoromanı # 2
Ujfalusi...Onu sakinleştiren Melo şaka gibi.Melo müthiş bir sezon geçirdi.Attığı goller ve sahaya yansıttığı hırs takımı hep ileriye taşıdı.Bonservisi alınıp,takımda kalmalı bence.İlk geldiği dönem bu kadar faydalı olacağını düşünmüyordum.
Karanlıkta şampiyonluk sevinci.Sadece Türkiye'ye özgü bir olay maalesef.
Bu sevince paha biçilemez...
Öyle olmaz böyle olur...
Geliyoruz dediler,inanmayanlar vardı...
18>18...
Emre ve özellikle Semih harika bir sezon geçirdi...Uzuuun bir takım-performans değerlendirmesi yapacağım orada tekrar yazarız.
Mutluluğun resmi...
Bonus kafalar...
Hangisi Genç Semih ?
Karanlıkta şampiyonluk sevinci.Sadece Türkiye'ye özgü bir olay maalesef.
Bu sevince paha biçilemez...
Öyle olmaz böyle olur...
Geliyoruz dediler,inanmayanlar vardı...
18>18...
Emre ve özellikle Semih harika bir sezon geçirdi...Uzuuun bir takım-performans değerlendirmesi yapacağım orada tekrar yazarız.
Mutluluğun resmi...
Bonus kafalar...
Hangisi Genç Semih ?
Kadıköy iki senede bir yanıyor !